Sorularla Tasavvuf Dervişlerin Halleri Ariflerden İnciler Manevi Gündem Hizmet - Denge Gönül Mekanları
2016-03-03 16:45:53 Yönetici 0 Yorum

KALBİMİZDE NELER OLUYOR?

İnsan, şu üç şeye itaat ederse ve onun peşinden giderse kalbinde bir takım kötü vasıflar meydana gelir ve bu kötülükler, zamanla o kişiye ahlak olur. Sonuçta da kalbini karartır ve öldürür.

Birincisi: Şehvetlerine itaat ederse; utanmazlık, kötü ahlak, hırs ve tamah, çekememezlik, riya gibi manevi hastalıklara kapılır ve boş işlerle meşgul olur.

İkincisi: Gazap ve kızgınlık duygusuna itaat ederse; saldırganlık, mihnet, kibir, kendini beğenmek, çabuk kızmak, başkalarına zulmetmek gibi durumlar ortaya çıkar.

Üçüncüsü: Şehvet ve gazaba itaat etmekle, aslında Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerinden ayrılıp şeytana itaat edilmiş olduğu için bundan da aldatma ve hile gibi kötü hastalıklar meydana gelir.

Şayet, insan bunun aksine davranarak; gazab, şehvet ve şeytanı, Rabbani bir sıfat olan aklın idaresi altına alırsa; ilim, hikmet, yakîn, eşyanın hakikatini idrak etmek gibi iyi hasletler kalbine yerleşir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Allah-u Zülcelâl, bir kuluna hayır murad ettiği zaman, ona kalbinden bir vaiz gönderir.” (Deylemi)

Her kimin kalbinde, onun muhasebesini yapan bir nasihatçi bulunursa o kimsenin üzerinde, Allah-u Zülcelal'in bir muhafızı bulunur. İşte, Allah-u Zülcelal'in zikrinin yerleştiği kalp de bu kalptir. Çünkü Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “İyi bilin ki, kalpler ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olur.” (Rad; 28) 

Kötü huylar kalbi karartır

Kötü huylar, birer leke gibidir. Kalbin üzerine konan her siyah leke, zamanla kalbin üzerini kaplar ve kapkara bir hale getirir. Allah-u Zülcelâl bunlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Hayır, doğrusu onların kazandıkları günahları, kalplerini paslandırıp körleştirmiştir.” (Mutaffifin; 14) 

Hakikaten de paslanıp kör bir hale gelen kalp Allah-u Zülcelal’in nurunu alamaz. İnsanın kalbini paslandırıp kör bir hale getiren siyah lekeler ise günahlardır. 

Onun için insan bir günah işlediği zaman, hemen bu günah neticesinde kalbinin üzerine konan siyah lekeyi, tevbe ile yıkayıp temizlemelidir. Eğer tevbe ile kendisini temizlemeyip Allah-u Zülcelal’in huzuruna, o siyah lekelerle kaplı kalple çıkarsa sonu perişanlık olur. Nitekim Allah-u Zülcelâl, başka bir ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur: “Eğer dileseydik, onların da günahlarını başlarına çarpardık. Fakat kalplerini mühürleriz, onlar hakkı işitmezler.” (A’raf; 100)

Bu halden kurtulmanın çaresi, işlenen günahlardan dolayı tevbe etmek ve Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerine sarılmaktır. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Allah'tan korkun ve (O'na) takvada bulunun. Çünkü Allah günahkârlar topluluğunu doğru yola çıkarmaz.” (Maide; 108) 

Şehvetlerinin peşinden gitmeyi bırakıp Allah-u Zülcelal'e taat ve ibadete sarılan kimsenin kalbi, nurlanır ve parlar. Her kim de günahların içine dalarsa kalbi kararır. 

Şeytanın kalbe müdahalesi

Kalp; birçok kanaldan içine su akan bir havuz gibidir. Kalbe etki eden, onu tesir altında bırakan şeyler ya işitme, görme, koku alma, dokunma ve tat alma yoluyla kalbe tesir eder ya da batini olarak yaratılış itibari ile insanda bulunan ahlak, huy; gazab, şehvet, vehim ve hayal yoluyla kalbe tesir ederler.

Kalpte meydana gelen en kuvvetli tesir,” hatara”lardır. Hatara, tasavvuf ıstılahında; “Kalbe doğan düşünceler, hatıralar” demektir. Yani, düşünce yoluyla; rahmetten veya gafletten meydana gelen şeylerdir. 

İnsanın yaptığı bütün her şeyin başlangıcı bu hataralardır. Hatara, arzuyu tahrik eder; arzu azmi; azim niyeti; niyet de azaları harekete geçirir ve bu sayede yapılmak istenen iş gerçekleşir. İyi ya da kötü, bütün işlerin kaynağı bu hataralardır.

Hataralar da iki kısma ayrılır; hataraların bir kısmı, insanı kendisine zararı dokunacak olan günahlara, bir kısmı da faydası olacak iyi amellere yönlendirir. İnsanı iyi amellere yönlendiren hataralara ‘ilham’, günaha teşvik eden hataralara da ‘vesvese’ denir.

Hayra davet eden hataranın sebebi melek, şerre davet eden hataranın sebebi de şeytandır. İnsanın kalbinde bir şeytanın payı, bir de Allah-u Zülcelâl tarafından olan rahmani meleğin payı vardır.

Melek, daima hayırlı amellere yönelmesi için kalbe ilham verir. Zaten, insanın fıtratında daima hayırlı olan amellere yönelmek vardır. Bu da Allah-u Zülcelal'in tevfikidir, yardımıdır. Allah’ın yardımı da insana salih ameller işlemede kuvvet vermesi ve günahlardan onu muhafaza etmesidir.

Şeytan ise kalbe daima vesvese verir. Her an insana kötülüğü vaat eder, çirkin şeyleri emreder, bir kimse yardımda bulunacağı zaman, onu yoksullukla korkutur. Eğer insan, onun söylediklerine kapılıp o vesveselerin peşinden giderse Allah-u Zülcelâl o kimseye ‘hızlan’ verir. Hızlan; Allah-u Zülcelal'in salih amelleri işlemekte kuvvet vermemesi ve günahlardan da onu muhafaza etmemesi demektir.

Bunlara bakarak, insanın kalbi, melekî duygular ile şeytanî düşünceler arasında gider gelir. Kalp, yaratılışı itibari ile eşit bir şekilde meleğin ilhamı ile şeytanın vesvesesini kabul edebilecek bir yapıdadır. Şehvetine ve gazabına uyarsa kalbi şeytanın istilasına uğrar ve böylece kalp de şeytana yataklık yapmış olur. Şayet şehveti ile mücahede ederse nefsin arzu ve isteklerine uymazsa kalbi meleklerin dolup taştıkları bir yer olur. 

Allah-u Zülcelâl kime yardım eder de onun şehveti itidal (orta) üzere olursa, o kimsenin şehveti onu kötülüğe davet etmez. Fakat nefsin arzu ve isteklerine uyup da dünya sevgisi kalbe galip geldiği zaman, şeytan vesvese vermek için yol bulmuş olur. Ne zaman kalp, Allah-u Zülcelal'in zikri ile meşgul olursa şeytan o kişiden hemen uzaklaşır. Nice kalpler vardır ki, onları şeytan istila etmiştir. Ahireti arkaya atıp dünyayı tercih eden vesveselerle dolmuştur. 

 

Şeytandan kurtuluş ancak zikirledir

Kalpten şeytanın vesvesesini atmak, ancak o vesveseyi veren şeyden başkasını kalbe koymakla mümkündür. İnsan, Allah-u Zülcelal'in zikrinden başka da kalbine ne koyarsa koysun, şeytanın vesvesesini gidermeye yardımcı olamaz. 

Örneğin; kalbine bir vesvese geldiği zaman, zikrini yapamıyorsa herhangi bir hizmetle meşgul olur veya arkadaşları ile tasavvufi, dini sohbetler ederse kalbindeki vesveseyi giderebilir. Zira esasen, O’nu anmak, O’ndan bahsetmek de zikirdir. 

Şüphesiz kalbi vesveseden koruyan tek şey, ancak Allah-u Zülcelal'in zikridir. Zira Allah'ın zikrinde şeytanın nasibi yoktur.

Enes radıyallâhu anhudan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Şeytan, 
hortumunu âdemoğlunun kalbi üzerine koymuştur. Eğer o kimse Allah'ı zikrederse şeytan siner. Eğer Allah'ı unutup zikretmezse şeytan onun kalbini ele geçirir.”(İbn Ebi’d-Dünya) 

İnsan, eğer gerekli tedbirleri alırsa şeytana uymayacak şekilde, kendisini manen kuvvetlendirebilir. Bunda çoğu zamanlar başarılı da olabilir. Bununla beraber; kan bedende dolaştığı müddetçe insan, mücahededen geri kalmamalıdır. Çünkü yaşadığı müddetçe kalbinin kapıları şeytana açıktır. Bu kapılar da; şehvet, gazab, hased, tamah gibi şer kapılardır.

Allah’ın zikri ile erittin

Bütün bunlara bakarak, bir mümin için şeytanın musallat olmasından asla kurtuluş yoktur. Ancak onu uzaklaştırmak ve etkisini zayıflatmanın bazı çareleri vardır. Nitekim Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “İnsan, yolculukta devesini zayıflattığı gibi mümin de şeytanını zayıflatabilir.” (Ahmed bin Hanbel)

Kays bin Haccac da şöyle demiştir: “Şeytanım bana; 
- Senin yanına geldiğim zaman besili develer gibiydim. Şimdi kuş kadar kaldım, dedi. 
- Neden böyle oldu? Diye sordum. Dedi ki: 
- Allah'ın zikri ile beni erittin.”

Denildiği gibi kalp bir kale, şeytan da o kaleye girmek isteyen bir düşman gibidir. Kaleyi fethedip sahibi olmak ister. Bu kaleyi korumak da ancak onun kapılarını sağlamlaştırmak ve gediklerini tıkamakla mümkündür. 

Kalbi, şeytanın vesveselerinden korumak bir borçtur ve herkesin üzerine farzdır (farzı ayndır). Şeytanın kalbe sahip olması demek, kalbin afetlerine (kalbi mahveden kalbi hastalıklara) davetiye çıkarmak demektir. Kalbin afetleriyle yaşamak da insan için çok tehlikelidir.

SEYDA MUHAMMED KONYEVî

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize