Sorularla Tasavvuf Dervişlerin Halleri Ariflerden İnciler Manevi Gündem Hizmet - Denge Gönül Mekanları
2016-03-03 16:57:05 Yönetici 0 Yorum

MÜRŞİD MUHABBETİ

(Önceki sayıdan devam)

Balın tadını nasıl anlarsınız? 

Babam anlatırdı. Adamın biri gelmiş hanımına:

- Yahu hanım bal çok tatlıymış (!) demiş. Hanım: 
- Hayırdır Efendi, nerde yedin balı? Diye sormuş. Adam: 
- Yok Hanım, balı nerde bulup ta yiyecem, diye cevap vermiş. Hanımı: 
- Ee efendi, nerden bildin ya balın tadını? Diye sormuş. Adam bilmiş bilmiş cevap vermiş: 
- Bu gün ağa, hayvanları sormak için beni çağırmıştı, yanına gittiğimde, baktım ağa önüne bir koca tabak balı almış öyle iştahla ve ağzını şapırdatarak yiyordu ki, o zaman anladım bal çok tatlıymış!”

Böyle onlarca hikâye dinleseniz ya da kütüphaneler dolusu balı anlatan kitaplar mı okusanız daha iyi anlarsınız balın tadını, yoksa bir küçük kaşık balı damağınıza götürüp tattığınız da mı? 

Tıpkı balın tadını kitaptan öğrenmeye çalışmaktaki gibi; Allah dostu bir mürşide duyulan muhabbeti, sevgiyi anlayabilmek için ciltler dolusu tasavvuf kitapları okuyabilirsiniz ama bir an yaşamadıysanız, anlamanız mümkün olmayacaktır.

Seyda Hazretlerinin huzurundaydık yine… 

Belki bir rüya değildi ama içimde oluşan duyguların neticesinde, hayal âleminde hissediyordum kendimi… Bu günden sonra, bir daha tekerrür edebilmesi muhtemel olmayan anlar yaşıyor olabilirdik. Geleceğe dair planlar yapmadan, içinde bulunduğumuz anın tadını çıkarmak en iyisiydi.

Seyda Hazretleri, yakın zamanda gördüğü bir rüyasını anlatıyordu… Gönlündeki mürşid muhabbetinin gül kokuları, vücudundan yayılmağa ve muhabbetten hâsıl olan rayihalar, kendi gönlünden taşıp odayı sarmaya başlıyordu…

“Kendi kendime. Seyda Muhammed Raşid Hazretlerinin zamanında, sürekli olarak bana ‘Seyda Hazretleri seni çok seviyor.’ derlerdi. Ben de ‘Büyüklüğünden ve merhametinden bana öyle davranıyor.’ derdim. O dünyasını değiştikten sonra kendi kendime: ‘Seyda Hazretlerinin sağlığında sürekli bana, ‘Seyda Hazretleri seni çok seviyor.’ derlerdi. Seyda Hazretleri, şimdi dünyasını değiştirdi, hakikat yurdunda; acaba hakikat yurdunda, onun yanında benim yerim nasıldır acaba? Beni gerçekten seviyor muydu? Diye düşünürdüm.”

Anlatıyor biz dinliyorduk

“Bir gün, rüyamda bu dergâhtaymışım, fakat cami, Menzil’deki eski cami… Ben dış camide bulunuyorum. Birazdan, Seyda Muhammed Raşid Hazretleri camiye gelecekmiş ve biz onu bekliyoruz. Ben, Seyda Hazretlerinin dünyasını değiştiğini biliyorum. Hani, bir insanın dünyasını değiştiğini bilirsiniz ama rüyanızda görürsünüz, rüyanızda da o kişinin ölmüş olduğunu bilirsiniz. Seyda Hazretleri kısa süreliğine gelip geri gidecekmiş, bu yüzden, onu bir daha ziyaret etme fırsatımız olacağı için bekliyoruz.”

Seyda Hazretleri, rüyasını anlatmıyordu da sanki o anı ve o anda yaşadığı duygularını tekrar yaşıyordu. Yüzünden odaya, odadan da bize yansıyan nur tebessümünden bunu anlayabiliyorduk. Yıllar öncesinden gelen tatlı bir esinti sarıyordu etrafı… 

Seyda Hazretleri, Muhammed Raşid Hazretlerinin yanında bulunduğu zamanlardan bahsettiğinde, o günlerden kalan bir hatırayı paylaştığında, her zaman o nurani tebessüm, huzur ve hüznün karışımı bir hal belirirdi simasında. Yine öyle bir hal vardı. O hal ile devam etti anlatmaya.

“İç camide bir hareketlilik oluyor, bakıyorum, sofiler bir tarafa doğru gidiyorlar. O taraftan Seyda Hazretleri, cami içinde bulunan odasından çıkmış ve herkes ona doğru yürüyor, onun etrafını sarıyorlar, ben de geriden bakıyorum.”

“Seyda Hazretleri, sofilerin arasından başını yukarı kaldırarak, hızlı adımlarla geçiyor ve bana doğru geliyor. Yanıma geldiğinde, beni kollarıyla böyle sarıyor (derken, Seyda Hazretleri iki kolunu omuzlarında birleştirerek gösteriyor) ve Seyda Hazretlerinin beni kollarıyla bu halde sardığı halde uyanıyorum.” diyerek anlatmasını Seyda Hazretleri bitirmişti ama… Yüzündeki tebessüm ve birleştirdiği kolları öylece duruyordu. Sanki, o anın hiç bitmesini istemiyor gibiydi.

O anda odanın içi değişik bir hal aldı. “Mürşid ile konuşurken, edeben yüzüne ve gözlerine bakılmaz” edebi ortadan kalkmıştı. Seyda Hazretlerinin kollarını birleştirirkenki mutluluk ifadesi ve yüzündeki mutluluk ve tebessüm, hepimizin gözlerini ona dikmişti. Bırakın bakmayı, sanki gözlerimizle o anı hafızalarımıza kazımak ister gibi bir saniye bile kırpmadan bakıyorduk.

O ise rüyasında Seyda Hazretlerinin kendini sardığı o hali, hiç kaybetmek istemiyor gibi kollarını bırakmıyordu. Görünmeyen bir hal vardı üzerinde. Seyda Hazretleri, adeta yine gelmiş ve ikisi, şimdi rüyada değil zahirde de kucaklaşmış ve Seyda hazretleri kollarıyla sarmıştı sanırım. 

Yıllar önce, Seyda Hazretlerinden bahsederken: “Keşke bütün ömrüm ona hizmet etmekle geçse ve ömrüm ona hizmet ederken son bulsaydı. O günlerin tadını ve Seyda Hazretlerinin muhabbetini hiç unutamıyorum.” demişti, gözlerinden yaşlar damlarken…



Yine, yıllar öncesinden bahsederken anlatmıştı: “Bazı zamanlar, Seyda Muhammed Raşid Hazretleri geç vakitlerde, medresede bulunduğum odaya gelirdi. Kapıyı vurur, ben kapıyı açtığımda hemen edebe geçer ‘Emredin Sultanım.’ derdim. O tebessüm ederek. ‘Muhabbet etmeye geldim’ derdi.” 

Seyda Hazretlerinde, mürşidine olan muhabbet ve özlem hiç bitmemişti…

Hatta yıllar geçtikçe bu hasret ve muhabbet daha da ziyadeleşiyordu; bunu, Seyda Hazretlerinin sözlerinde, yüzünde, hatta sohbetlerinde anlayabilir ve çözebilirdiniz.

İşte, şimdi de rüyasını anlatırken, yüzünde beliren mutluluk ve tebessüm, kolları iki omzuna bitişik bir vaziyette duruşundan ve halini bozmak istememesinden, bunu anlayabiliyor ve odada bulunan bizler, gözlerimizi kırpmadan bu sahneyi izlerken, hayal mi gerçek mi olduğunu ayırt edemiyorduk… Fakat Seyda Hazretleri ile Muhammed Raşid Hazretlerinin yıllar sonra, bu odaya muhabbet etmek için geldiğini ve iki birbirini seven insanın sarılışını sanki görebiliyorduk.

Mutluluğun resmini seyrediyorduk

Mürşid muhabbeti bu olmalıydı. Aradan yıllar geçse de rüyada da olsa onu bir an görme imkânı, dünyanın en değerli şeyi oluyordu. 
Mevlana Hazretlerine çocuklar gelirler ve: “Mevlana, Şems geliyor!” derlermiş. Mevlana da çıkarır onlara altın verirmiş. Bu, öyle bir hal almış ki artık bu durumu herkes bilmiş, herkes gelmiş “Mevlana, şems geliyor!” dermiş ve o herkese bu haberin sevincinden altın verir olmuş. Oğlu çok üzülüyor, “Baba, bunlar yalan söylüyorlar, seni kandırıyorlar; sen her seferinde kanıyorsun.” demiş. Mevlana: “Biliyorum oğul, zaten ben de o altını, onların haberinin yalanlarına veriyorum, gerçek haberi getiren olsa altın değil, o zaman canımı vereceğim.” demiş.

Seyda Hazretleri de kim “Muhammed Raşid Hazretleri geliyor!” dese canını verecek gibi duruyordu. Onun tebessümleri odaya güller serpiştirirken, bizler, gözlerimizi kırpmadan Seyda hazretlerinin o anki halinde mutluluğun resmini seyrediyorduk…

AHMET ÖZ

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize