Sorularla Tasavvuf Dervişlerin Halleri Ariflerden İnciler Manevi Gündem Hizmet - Denge Gönül Mekanları
2016-03-04 10:20:53 Yönetici 0 Yorum

İMAN, MARİFET VE MUHABBETTİR

Yapılan her iş nasıl zikir sayılır?

Kardeş! Zaman fırsatı, bir ganimettir. Kişi sıhhatini ve boş vaktini kendine bir ganimet olarak bilmelidir. Öyleyse ömrünü faydasız şeylere harcaması uygun değildir. Belki hepsinin Allah'ın (celle ve âlâ) rızasının olduğu şeylerde sarf edilmesi, beş vakit namazın cemâatle edâ edilmesi, teheccüd namazının terk edilmemesi, seher vakitlerinde istiğfarın kaçırılmaması, tavşan uykusuna benzer uyku ile ibâdet yapmaktan geri kalınmaması, hazır dünya nimetlerinin lezzetiyle aldanılmaması, ölüm ile âhiret ahvalinin anılıp göz önünde bulundurulması gereklidir. Hatta vakitlerin devamlı olarak ilâhi zikirde sarf edilmesi vâcibdir. 

Parlak İslâm dinine uygun olan her şey, alış veriş de olsa kişiden vaki olan bütün ameller zikir sayılır. Öyle ise bütün yapılan işlerin zikir olması için bütün davranışlarda dinin ahkâmına (hükümlerine) riâyet edilmesi gereklidir. Şüphesiz zikir, gafleti kovmaktan ibarettir. Bütün fiillerde Allah'ın emir ve nehiylerine riâyet edildiğinde, gafletin etkisinden kurtuluş mümkün olup Allah-u Teâla’yı devamlı zikrin sevabı hâsıl olur.

Şeyh Ahmed el Haznevî

Bizim yolumuz…

Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri Allah Dostlarına hizmet edip gönüllerine girerek onların duasını almak hususunda buyurmuşlar ki:

“Allah Dostlarının kalplerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur. Allah dostlarının dokunaklı sözlerini ilaç gibi bilmelidir. Çünkü bu taifenin celali, cemal ile karışıktır. Yani, kızmalarında da merhamet vardır.

Bizim yolumuz, ‘İslam dinine ittiba’ yoludur. Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır. Bütün gayretle sünnetin yayılmasına ve bid'atlerin yok edilmesine çalışmalı, müslümanların, ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru itikad üzere olmalarına uğraşmalıdır.

İman, Marifet ve Muhabbettir

Allah-u Zülcelal’i severek O’na ibadet ve kulluk etmek, O’ndan dünya ve ahiret için iyilikler umarak bunu yapmaktan daha üstündür.

Ahirette en mutlu olanlar, bu dünya hayatında Allah-u Zülcelal’i en çok sevenlerdir. Çünkü bunlar Allah-u Zülcelal’i sevince, Allah-u Zülcelal de onları sever. 
Allah sevgisinin aslı ve çekirdeği bütün mü’minlerde vardır. Çünkü bunların sahip oldukları iman, ma’rifet ve sevgiden oluşan bir cevherdir. Ma’rifet Allah-u Zülcelal’i tanımak, muhabbet ise O’nu sevmektir. Bunları kemal derecesine ulaştırmak için çalışmak gerekir. 

Allah-u Zülcelal’i tanımak ve bilmek lazımdır. Çünkü O’nu sevmenin kuvveti, O’nu tanımanın ve bilmenin derecesiyle orantılıdır. İnsan başka şeyleri tanıdıkça sevgisi azalır, Allah-u Zülcelal’i tanıdıkça da sevgisi artar. 

Bundan dolayıdır ki, Allah-u Zülcelal’i en çok seven, O’nu en çok tanıyan ve bilen Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem olmuştur. Allah-u Zülcelal’i daha çok tanımanın ve bilmenin yolu ise daha çok tefekkür, zikir ve ibadet etmektir.

Seyda Muhammed Konyevî

Bazılarına denemek için mal verilir

Hasan-i Basrî (ks) şöyle der: “Allah Teâla, bazen bir kulu nimetlerine boğarak; onun sahip olduğu nimetleri ile kullarına karşı ne yapacağına bakar, eğer bu kişi insanlara istediklerini tam verirse mesele yok, vermezse nimetini çeker elinden alır.”


Tasavvuf İslam’ın ta kendisidir

Tasavvuf âlimleri söz ve hareketlerinde, sadece insanların yaptıkları ve söyledikleriyle yetinmemişlerdir. Çünkü halkın benimsediği söz veya davranış, Kur'ân ve Sünnet'in doğruluğuna tanıklık etmediği bid'atlerden olabilirdi. 

Hadiste şöyle buyruluyor: “Sünnet bid'at olarak nitelendirilmedikçe kıyamet kopmaz.”

Bunun için bid'at bırakıldığında halk: “Sünnet terk edildi” der. Bu olay şöyle gerçekleşmektedir: Sonraki nesiller atalarından birtakım bid'atleri tevarüs yoluyla devralmakta; daha sonra uzun süre bu bid'atlerle amel edilmektedir. Derken insanlar, bu bid'atlerin Allah Rasûlünün ortaya koyduğu sünnetlerden olduğunu zannetmeğe başlar ve böylece bid'atler sünnet niteliği kazanır.

Geçmiş büyükler halkı (özellikle bağlılarını) Kur'ân ve Sünnet'e sarılmağa, bid'atlerden kaçınmağa teşvik ediyorlar, bu hususta hassasiyet gösteriyorlardı.

Ali Havvâs rahimehullah şöyle diyordu: “Mutasavvıfların yolu altın ve cevherin işlenişi gibi Kitap ve Sünnet'e uygun şekilde takrir edilmiştir. Çünkü onlar her hareket ve geri duruşta, din terazisiyle ölçülmüş samimî bir niyet taşırlar. Bunu ancak, Şer'î ilimlerde derinliğine bilgi sahibi olanlar bilir.”

İmam-ı Şarani Hz. diyor ki: “Tasavvufçuların yolu Kur'ân ve Sünnet'e dayanmaz” diyen kişi, vallahi yalan söylemiştir, iftirada bulunmuştur. Bu tür lâkırdılar, sahibinin koyu cehaletini yansıtan en büyük bir belirtidir. Çünkü mutasavvıflara göre sûfi'nin gerçek anlamı: ‘Sûfî, bilgisiyle ihlâs üzere amel eden âlimdir, başkası değildir.”

SELMAN SADIK

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize