Sorularla Tasavvuf Dervişlerin Halleri Ariflerden İnciler Manevi Gündem Hizmet - Denge Gönül Mekanları
2016-03-04 10:40:40 Yönetici 0 Yorum

DİRİLİŞİN ÖNCÜLERİ; VEFA KAHRAMANLARI

Hizmet erlerine vefa

Vefa odur ki…

Vefa; sözünü tutmak, sözünde durmak, sözünün eri olmak, sevgi ve dostlukta sebat etmek, dostluk ve sevginin gerektirdiği asil davranışlarda bulunmak demektir.

Vefa, gönül bahçelerimizin ve dost ikliminin gonca gülüdür. O, ancak dost bağında boy atar. Onu duru pınarlardan doldurduğumuz sularla, bazen de gözyaşlarımızla sulayıp büyütmek gerekir. Zira o, manevî dirilişimizde ve yükselişimizde bize payanda olur.

Vefa, manevî uçurumlardan düşerken tutunduğumuz sevgi ve muhabbet zinciridir. Kuvvetli zamanlarımızda o zincirin halkalarını güçlendirmişsek, o da bu zor anımızda bizim kurtuluşumuza vesile olur. Aksi halde uçurumun dibindeki gayya çukurunu boylarız.

Vefa, sevgide devamlılıktır; yol arkadaşını yarı yolda bırakmamaktır. Zira sevgisi geçici olmayana ‘vefakâr’ diyoruz. Bu noktada vefa, sadakati de beraberinde getirir. 

Vefa, kalplerimizi imar eden mahir bir usta ve gönüllerimizi besleyen manevî bir gıdadır. Vefasız bir insanın kalbi maddeten var olsa da o hakikatte bir et parçasından ibarettir. Zira vefa, pörsümüş ruhları dirilten manevî bir iksirdir. Duaya sadık kalmaktır.

Vefa ‘BEN’ hissini ‘BİZ’e dönüştürerek, sevgi ve hoşgörüyle âlemi kuşatmaktır. Enaniyetin dayatmasına maruz kalan nefse söz geçirebilmektir. Ezilen insanlığın manevî vicdanı olabilmektir. Zalimin, mazlumun bağrına sapladığı paslı hançeri çıkarabilmektir. 
Vefa; kör karanlıkları aydınlatmak uğruna, elindeki son ışık halesinden bile vazgeçebilmektir. Faziletin somutlaşmış biçimi olan diğerkâmlığın zirvesidir vefa... 

Vefa, sözlerin en hasıdır; fedakârlığın ilk basamağıdır. Hz. Ebubekir’in “Ya Rabbi! Ne olur benim bedenimi öyle büyüt ki; ‘Lâilâhe illâllâh, Muhammedun Resulûllah’ diyen hiçbir mümin cehenneme girmesin” duasının müşahhas tecellisidir. İslam’ın hâkimi değil, hadimi olabilmektir. Zalimlerin karşısında, mazlumların yanında olabilmektir vefa…

Vefa; zamanın tanıdık, tanımadık bütün güzel isimleri üzerinde biriktirdiği tozları özenle silmek; yapılan iyiliği asla unutmamaktır. Dostluğu, sert taşlara kazırcasına kalbe kazımaktır; asaletin menzilidir. Gönül borcunun vaktinde ve eksiksiz ödenmesidir vefa…

Vefa, dostun dosta emanetidir. Arkada bırakılanların kutsal bir emanet kabul edilerek sahiplenilmesidir. Onlara gönül kapılarını açmaktır. Gerçekleştirilemeyen düşlerin hayata geçirilmesidir. İki cihan dostluğunun manevî cilasıdır. Gözlerimizin feridir vefa…

Şair Fuzûlî her ne kadar, “Ger derse Fuzûlî ki güzellerde vefâ var / Aldanma ki şair sözü elbet yalandır” dese de vefa en çok iç dünyası güzel olanlara yakışan bir duygudur.

Vefa, kâinatın serveri, Allah’ın Habibi’nin ruh madenidir. O herkesin, isminde ittifak ettiği bir vefa kahramanıdır. Onun vefasının kırıntıları bile ümmetinin manevî açlığını doyurmaya yeter. O, vefa yolunun kılavuzudur. Ona uyan şüphesiz sırat-ı müstakimdedir.

Bir semt adı değil!

Vefa, Fatih’te bir semt adı ve bir boza markası olmaktan öte ‘sevgiyi sürdürme ve dostluk bağlılığı’ demektir. Vefa, ahlakın emsalsiz süsüdür. Millî şairimiz Mehmet Akif, sözüm ona, bu modern çağda vefanın yokluğunu bakın nasıl da sitemle dile getiriyor:

Vefa yok, ahde hürmet hiç... Emânet lafz-ı bî-medlûl;
Yalan râyiç, hiyânet, mültezem her yerde, hak meçhûl!
Ne tüyler ürperir, yâ Rab! Ne korkunç inkılâb olmuş:
Ne din kalmış, ne îman, din harâb, îman serâb olmuş.


Vefa, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed sallallahu aleyhi veselleme kadar gelmiş geçmiş, bütün peygamberlerin ahlakının en tabii cilasıdır. Vefa, hayatın keşmekeşliğinde sadeliği yakalamaktır; hafızaları dumura uğratan nisyan perdesini yırtıp aydınlığa ulaşabilmektir. 

Vefa, bizim en büyük sermayemizdir; vefalı dostlar en büyük zenginliğimizdir. Unutulmamalıdır ki vefalı bir dost, vefasız bin dosttan daha hayırlıdır. Şüphe yok ki hepimiz vefa imtihanından geçirilmekteyiz. Bu yüzden Allah’a, peygambere, anne-babaya, akrabalara, millete, vatana ve tarihe karşı vefalı olmak zorundayız.

Vefa ile kurtulanlar

Vefa, bir verip Hakk katında bin almaktır; geleceğe yapılan en büyük ve en akılcı yatırımdır. Zira vefa gösterenler, vefa bulurlar. Tarih bunun müşahhas örnekleriyle doludur. Hz. İbrahim, Rabbine vefası sayesinde Nemrut’un ateşinden kurtuldu; cehennemi andıran o kızgın ateş, bir gül bahçesine döndü. Hz. Nuh ve ona tabi olanlar, vefaları sayesinde tufandan kurtuldu. Hz. Yunus’u kocaman bir balığın karnından kurtarıp hayata tutunduran vefa değil de neydi?

‘Kıtmir’ adlı bir köpeği bile cennete layık kılan, ‘yedi uyurlar’ olarak da bilinen Eshab-ı Kehf’e ve Yaradan’ına vefasından başka şey değildi. 

Vefa, gönül malikânemizin manevî sigortasıdır. O güçlü sigorta attırılmamalıdır. Şartlar ne olursa olsun gönül hanemizin ışığı olan vefanın sön(dürül)mesine asla izin vermemeliyiz; vefaya ‘elveda’ dememeliyiz; onu yaşatmalıyız. 

O bizim gönül arabamızın benzini mesabesindedir; o bitince, maddî manada yaşasak da manevî anlamda hayatımız biter. Maazallah; kadim kentler Babil, Asur, Ninova, Sodom, Gomore ve Memfis gibi; Hakk’ın şedit gazabına uğrayarak bu dünya sahnesinden bir çırpıda silinip gideriz. 

Bir vefa kahramanı ‘Bahattin Abi’

Vefa, şehit Bahattin Yıldız gibi ardına bakmadan, gelecek hesabı yapmadan, düşülmesi muhtemel maddî uçurumları hesap etmeden ümmetin yetimlerine koşabilmektir. Allah’ın yolunda ölmeyi göze alabilmektir. Ölüme güle oynaya gidebilmektir. Tatil keyfi hissinden ve ticarî kaygılardan uzak, ümmetin yetimlerine sıcak bir yuva kurabilmek için, sadece Allah rızası için çıkılan yolculukta ruhunu Allah’a teslim edebilmektir vefa… 

Her şartta zulme karşı durmak, mazlumun yanında olabilmektir. 

Vefa; mavinin koynunda, Boğaza nazır köşkler, saraylar, şatolar, değil; merhum Bahattin Yıldız gibi, ümmetin yetimlerine, Afganistan’ın gariplerine yetimhaneler inşa edebilmektir. Basiret nazarları körelmiş, kullanılmayan vicdanları pas tutmuş, ensesi ve cebi kalınlara değil; Bahattin Yıldız gibi halk ve Hakk dostlarına; peygamberlere, ‘ashab-ı güzin’e, şehitlere, sıddıklara ve salihlere komşu olmaktır, vefanın o doyumsuz mükâfatı…

Ey iki cihan mülkünün sahibi Rabbim!... 
Kalbimizi iman ve vefa hissiyle nurlandır, gönlümüzün pasını vefa zımparasıyla temizle!... Bizi Afganistan’da, Hindikuş Dağları’nda, yetimlere sıcak yuva kurmak için son nefesini veren Bahattin Yıldız gibi vefa kahramanlarına komşu eyle!… 

Geliniz; bütün vefakâr hizmet erbabına, şehitlerimize ve ilim yolunda can verenlere, birer Fatiha-i Şerife göndererek, bizler de onlara vefamızı gösterelim…

NİHAT MALKOÇ

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize