Sorularla Tasavvuf Dervişlerin Halleri Ariflerden İnciler Manevi Gündem Hizmet - Denge Gönül Mekanları
2016-03-04 10:44:03 Yönetici 0 Yorum

UYUYANI UYANDIR!

Tebliğ vazifemiz ve dikkat edilmesi gerekenler

Emr-i-bi’l-ma’ruf ne demektir?

İslam medeniyetinde içeride verilecek mücadele ile dışa karşı yapılacak cihad, gerek metod olarak gerekse muhtevaları açısından birbirinden farklıdırlar. Dışa karşı, gerekirse sıcak savaş yapılır, kılıçla, silahla mücadele edilir, zulme engel olunur; canlar, mallar koyulur ortaya, gerekirse şehid olunur... 

İçeri de ise müspet bir şekilde iman sahibi müminlere iyilik namına Allah ve Rasulünün emirleri hatırlatılır, anlatılır; Allah ve Rasulünün yasakladığı isyan ve günahların ortadan kaldırılması için mücadele edilir. Bunun için de can ve mal bedel olarak ortaya konulur fakat silahlar yerine, insanlar konuşur, hallerle fiillerle doğrular ortaya konulur, insanlara Allah ve Rasulünün emirleri anlatılır. İşte buna, emr-i bil-maruf nehy-i ani'l-münker denilir. Yani, Allah için iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak suretiyle insanları uyandırmaya çalışmak... 

Şu ayette emredilen işte budur ve ümmet içinde bununla vazifeli bir topluluğun olması müminlere farzdır: “İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun...” (Âl-i Îmran; 104) 

Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem, şu hadis-i şerifle emr-i bil-ma'ruf, nehy-i ani'l-münker'in önemini vurgular: “Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder kötülüğe engel olursunuz ya da Allah, yakında umumi bir bela verir. O zaman dua edersiniz, fakat duanız kabul olmaz.” (Tirmizi)

Emr-i bil-maruf nehy-i ani'l-münker, yani iyiliği emretme ve kötülükten sakındırmanın İslam’da çok büyük bir yeri vardır. Emr-i bil maruf, nehy-i anilmünker, vahyin bereketidir. O yeryüzünden kalktı mı her tarafı cehalet sarar, sapıklık yaygınlaşır ve insanlar birbirlerine zulmederler. Şefkat ve merhamet ortadan kalkar, hak ve adalet kalmaz. Emr-i bil maruf, nehyi ani’lmünkerin terk edilmesi, toplu helak ve yok oluş sebebidir.

Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede; “İsrail oğullarından inkâr edenler, Davud'un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlendiler. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmelerindendi. Onlar, yaptıkları kötülüklerden birbirlerini men etmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kötü idi.” (Maide; 78-79) 

Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhu şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar; şu ayet-i kerimeyi mutlaka okumuş veya duymuşsunuzdur. ‘Ey iman edenler! Siz kendinizi koruyun. Siz doğru yolda olursanız, başkasının sapması size zarar vermez.’ (Maide; 105) Siz bu ayet-i kerimeyi yanlış anlıyorsunuz. Ben Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin; ‘İnsanlar kötülük yapanı görüp de onu kötülükten uzaklaştırmazlarsa, Allah'ın azabı hepsini yakalayıverir.’ buyurduğunu duydum.” (Ebu Davud, Tirmizi)

Engellemeye gücü yetmeyen ne yapsın?

Denilmiştir ki; “İçinizden biri, herhangi bir kötülük görür de ona karşı koyamazsa üç kere; “Ya Rabbi! Bu yapılan şey kötülüktür. Beni, bu kötülükten dolayı mesul tutma” desin. Böyle dediği takdirde iyiliği emredip kötülükten sakındırmış gibi sevap kazanır.” 

Onun için Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam; “Sizlerden her kim bir kötülük görürse, onu eliyle düzeltsin. Eğer buna gücü yetmezse diliyle, bunu da yapamazsa kalbiyle onu reddetsin. Bu sonuncusu ise imanın en zayıf derecesidir.” buyurmuştur.(Müslim)

Diğer yandan, “Yolunu şaşırmış, şeytanın telkinleriyle derin uykulara dalıp hülyalara kapılmış olan mümin kardeşlerimi uyandırayım da ömürleri bitmeden Allah’ın rızasını kazansınlar ve cehenneme kimse gitmesin” diye merhamet gösterip, emri’l-bi’lma’ruf vazifesini yerine getirenler, kurtuluş yoluna girmişler, emin kılınmışlardır. 

Bir ayet-i kerimede bunların durumları şu şekilde beyan edilir; “İçlerinden bir topluluk; 'Allah'ın helak edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?' dedi. Dediler ki; 'Rabbinize mazeret beyan etmek için, bir de belki sakınırlar diye.' Onlar kendilerine verilen öğütleri unutunca, Biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden dolayı şiddetli bir azap ile yakaladık.” (Arâf; 164-165) buyurmuştur.

Yaşatmak için yaşamak lazımdır

Bunun yanında insanlara, emr-i bil maruf, nehyi anil-münker yapan kimselerin, hal ve hareketlerinin de anlattıklarına uygun olması elzemdir. Yoksa ne söylenilenler insanlara tesir eder, ne bu vazifeyi hakkıyla yerine getiren kurtulmuşlar zümresinden olunur. Hatta anlatılanlar yaşanmıyorsa, kıyamet gününde de şiddetli bir azaba müstahak olunacaktır. 

Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde; “Kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Ateşte onun bağırsakları dışarı fırlar. Sonra o adam, eşeğin değirmen etrafında döndüğü gibi bağırsakları etrafında döner. Bunun üzerine cehennem halkı, o adamın başına toplanıp;
- Ey falanca! Senin bu halin nedir? Sen bize dünyada iyiliği emreder, kötülükten men ederdin? Diye sorarlar. Adam da der ki;
- Bunları size emrederdim ama kendim yapmazdım. Sizi kötülükten men ederdim, fakat kendim yapardım.” (Buhari, Müslim)

Fakat “Ben ne de olsa yaşamıyorum” diye ucuz vesveselere düşüp ya da “Ben âlim değilim, ancak bildiğim bana yetiyor, anlatma kabiliyetim de yok” diye, basit mazeretlerin arkasına sığınılarak bu vazifenin terk edilmesi de asla caiz değildir.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme;

- Ya Resulallah! Biz iyiliğin tümünü yapmadan, iyiliği emretmeyelim mi? Kötülüğün hepsinden de kaçınmadan kötülükten menetmeyelim mi? diye sorulunca, buyurmuştur ki;

- İyiliğin tamamını işlemezseniz bile, iyiliği emredin. Kötülüğün hepsinden kaçınmazsanız bile, insanları kötülükten sakındırın.
İşte, bunu tam anlayıp üzerimizden vahyin bereketinin kalkmaması için, Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerine sarılıp diğer insanlara da daima nasihatte bulunmamız lazımdır.

Hazret-i Ali kerremallahu vechehu şöyle buyurmuştur; “Kim başkasının dininin genişlemesine yardımcı olursa onun dini genişler.” Yani, sen başkasına anlatacak, onun Din-i İslam’ı yaşamasına vesile olacaksın ki Allah da sana dinini yaşama gücü versin ve sana yardım etsin. 

Allah’ın dinine yardım edene Allah yardım eder

Allah-u Zülcelal, dini uğrunda cihad eden mücahidler için şöyle buyuruyor: “Allah onları (o mücahitleri) muratlarına erdirecek, gönüllerini şâd edecek ve onları, kendilerine tanıttığı cennete sokacaktır. Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz; O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed; 5-7)

İslam’ın bir neferi, İslam davasının bir eri olmak için samimiyet ve ihlasla yaşamak ve yaşatmaya çalışmak çok önemlidir. Yaşamazsan yaşatamazsın. Yaşatmaya çalışmak, samimiyetle anlatılanları yaşamanın sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. 

Bu hususta Süfyan-ı Sevri rahmetullahi aleyhinin durumu, gerçekten bizim için çok güzel bir örnektir. Bizler de İslam davasının yükünü bu şuurla taşımalı, bu şuura sahip olmak için çalışmalıyız. Şöyle anlatılır. “Hafs bin Humeyd radıyallahu anha;

- Süfyanı Sevri rahmetullahi aleyhiye, kendi emsalleri ile ibadette ve ilimde aynı seviyede olmasına rağmen, neden onlardan daha fazla terakki etmiştir? Diye sorulunca, şöyle cevap vermiştir;

- O, Hakka karşı asi olanlara kıymet vermez, onlara riayet etmezdi. Bir kötülük gördüğü zaman, eğer onu men etmeye gücü yetmezse kahrolurdu. Hatta küçük abdest yerinden kan gelirdi. İşte, bununla terakki etti.” 

Emr-i bi’l-ma’ruf vazifemizi nasıl yapmalıyız?

İnsanlara emril bil ma’rufta bulunurken dikkat edilmesi gereken bazı şartlar vardır. Bunları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz:

1. İnsanları yaptıkları kötülükten men ederken, o yapılan işin Allah-u Zülcelal'in yanında kötü bir iş olduğunu açık olarak anlatmak gerekir. Çünkü kötülüğü yapan kişi, bazen cehaleti sebebiyle kabul etmeyebilir. 
Halbuki yaptığı işin kötü olduğunu bilirse hemen vazgeçer. Öyle ise kötülükten men etmeye çalışan kişi, şefkat ve merhametle, tatlı ve titizlikle seçilen sözlerle o işin kötülüğünü anlatmalıdır. 

Bir kötülüğü men ederken, karşıdaki kişinin bir kusuru meydana çıkacağı için incinebilir. Onun için o kişiye; “Biz de bilmiyorduk ama insan Allah-u Zülcelal'in yolunda gayretli olursa öğrenebilir. Sen bu hatayı bilmediğin için yapıyorsun. Bu işin doğrusu budur.” demek suretiyle güzelce anlatmak lazımdır. 

İnsanların hatalarını onları inciterek anlatıp kötülükten men etmeye çalışmak doğru değildir.

2. Yaptığı işin, kötü bir iş olduğunu bilen kimseleri sohbet ve nasihat ederek, Allah-u Zülcelal'in azabı ile korkutmak lazımdır. 

Örneğin; içkinin kötülüğünü bildiği halde içenlere, insanlara zulmedenlere veya gıybet olduğunu bile bile, insanların arkasından konuşan kimseleri, bu davranışlarından dolayı Allah-u Zülcelal'in şiddetli azap vereceğini anlatmak lazımdır. 

Bu hususta o kişilere ayet ve hadisler söylenip geçmiş büyüklerin güzel huyları anlatarak manevi destek vermeye çalışmalıdır. Bu, psikolojisi bozulan bir insana terapi yapmak gibi faydalıdır. Terapinin insan psikolojisinin düzelmesinde etkisi herkesçe bilinir.

3. Bütün bunlara rağmen, yaptığı kötülüğün üzerinde ısrar eden, yapılan sohbet ve nasihatleri alaya alan kimseler, ağır sözlerle kınanmalıdır. Yalnız, bu kişileri kınarken çirkin sözler söylemekten kaçınmak lazımdır. Örnek; “Söylediklerimi hiç düşünmüyor musun? Cehenneme gitme diye sana anlatıyorum, aklını başına al!” 

Emri bil maruf, nehyi anil-münker yapan kimsenin, güzel ahlak sahibi, konusuna vakıf ve söylediklerini yaşamaya çalışan, güzel söz sahibi bir kimse olması gerektiğine vurgu yaptık. Çünkü güzel ahlak bu konunun temelidir. Yalnızca bilmek ve anlatmak yeterli değildir. Çünkü insan öfkelendiği zaman, bu öfkesini hilimle, yani yumuşaklıkla yenebilir. Hilim sahibi olmakda güzel ahlaktır.

İşte, bu sıfatlarla süslenen bir kişinin yaptığı sohbet ve nasihatler, diğer insanlara tesir eder ve kötülükleri ortadan kaldırabilir. 
Nitekim rivayet edilmiştir ki; “Halife Me'mun'a bir kişi sert bir şekilde nasihat edince Me'mun şöyle demiştir;

- Ey adam! Biraz yumuşak ol. Allah-u Zülcelal senden daha hayırlı peygamberini, benden daha şerli olan firavuna gönderdiği halde, ona yumuşak davranmasını emrederek, şöyle buyurmuştur; “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” (Ta'ha; 44)
Hatta bu ayet-i kerime, Yahya bin Muaz radıyallahu anhunun yanında okunduğu zaman ağlamış; “Ya Rabbi! İlahlık iddiasında bulunup şirk koşana karşı merhametin böyle olduğuna göre; ‘Sen ilahsın’ diyene karşı kim bilir merhametin nasıldır?” demiştir.

Allah için anlatana cennetler var!

İnsanları Allah için uyaranların ödülü, muhakkak ki cennettir ve kazançları sayılamayacak kadar çok, üstün faziletleri ile seçkinler derecesindedirler. Fakat biz burada bu husustaki pek çok hadisten sadece bir tanesine, İmam-ı Gazalinin Kalplerin Keşfi isimli eserinde de yer verdiği bir hadise yer vereceğiz ki konu anlaşılsın. Arzu edenler bu sahadaki eserlere müracaat ederek daha geniş bilgi edinebilirler.

Rivayet edildiğine göre, Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhu, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme;

- Ya Resulallah! Kâfirlerle savaşmanın dışında bir cihat var mıdır? Diye sordu. Peygamber Efendimiz aleyhisselam;

- Evet ya Eba Bekir! Allah-u Zülcelal'in şehitlerden daha üstün dereceli öyle mücahitleri var ki; bunlar sağdırlar, herkes gibi yer içerler ve insanların arasında gezinirler. Allah-u Zülcelâl, onlarla gökteki meleklere karşı övünür. Ümm-ü Seleme benim için nasıl süslenirse, cennet de onlar için öyle süslenip hazırlanır, diye buyurdular. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhu;

- Ya Resulallah! Bunlar kimlerdir? Diye sordu. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu;

- Bunlar, iyiliği emreden ve kötülüğü men edenler, Allah için seven, Allah için buğzedenlerdir. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bu kimselerin cennetteki köşkleri, şehitlerinkinden daha yüksek olacaktır. Bu köşklerin her birinde kimi yakut, kimi yeşil zümrütten olmak üzere üçyüz kapı bulunacaktır. Bu her kapının önünde nur parlayacaktır. Bu kimseler, her biri sırf eşinin gözlerinin içine bakan iri gözlü üç yüz bin huri ile evlenecektir. Kişi, bunlardan birine baksa; ‘İyiliği emredip, kötülükten men etmeye çalıştığın filan günü hatırlıyor musun?’ diğerine dönse; ‘İyiliği emredip, kötülükten men ettiğin filan yeri hatırlıyor musun?’ diyecektir(ler).” 

DERVİŞ ENES KIR

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize