Sorularla Tasavvuf Dervişlerin Halleri Ariflerden İnciler Manevi Gündem Hizmet - Denge Gönül Mekanları
2016-03-04 10:57:33 Yönetici 0 Yorum

TUR DAĞI’NIN KAYALIKLARINA YAZILANLAR

‘Kutsal Tuvâ Vadisindesin!’

Dağların sırrını araştıran tarihçi, bir tarih kongresi için Mısır’a gitmişti. Kongrenin bitiminden sonra, çocukluğundan beri merak ettiği bir dağa tırmanmak üzere yola çıktı. Onun gayesi, “alpinist”lerin yaptığı gibi, dağ zirvelerinin tadını çıkarmak değil, dağların özlerinde saklı gizemleri araştırmaktı.

Arabayla geldiği Sina Çölü’nden sonra, artık dağın eteklerine gelmiş, tırmanma süreci başlamıştı… İki seçenek vardı tırmanmak için. Ya oradaki kiralık develerden birine binip çıkacak, ya da yaya olarak yürüyecekti. Bizimki, yürüyerek tırmanmayı tercih etti…

Ne var ki, dağa doğru götüren bu vadide yürümenin bir kuralı vardı. Asırlar öncesinden, bir insan bu dağa çıkmak istemiş, daha doğrusu çıkması emredilmiş, o insan tırmanmaya başlayınca da ilâhî bir ses ona: “Muhakkak ki Ben senin Rabbinim! Ayakkabılarını çıkar! Çünkü sen, Kutsal Tuvâ Vadisi’ndesin!”(1) diye seslenmişti. Sesin muhatabı Hz. Musa (aleyhisselam) ve kendisine seslenen Yüce Allah’tı… (celle celaluhu)

Peygamber’den bile, yalın ayak yürünmesi istenen Kutsal Tuvâ Vadisi’nde, tarihçimiz ayakkabılarıyla yürüyebilir miydi hiç? O da ayağındakileri çıkardı ve yürümeye başladı, dağın zirvesine doğru kıvrıla kıvrıla tırmanan vadide…

Tıpkı bir gün mutlaka tükenen/tükenecek olan hayat yokuşunu andırıyordu bu yokuş: Yorucu ve düşündürücü…

İşte, dağın zirvesi ve suskunlukla hayranlık karışımı bir hayale dalmış onlarca insan…

Kayaya Yazılmış Yazı

Tarihçimiz de sırtını küçük bir kayaya vererek oturdu ve önünde, sonsuzluğa doğru uzayıp giden dağlara, ufuklara, çöllere dalıp düşünce âleminde kayboldu gitti…



Neden sonradır ki irkilerek doğruldu ve sırtını dayadığı kayanın alt tarafındaki yazıları fark etti. Kim yazmış, ne zaman yazmış, belli değildi… Kayaya yazılmış bu değişik harfli yazılardan, sadece Arapça olanını, silik olduklarından da, onun da sadece şu kısmını okuyabiliyordu:

“… Üzerinde bulunduğum bu dağın adı Tur Dağı… Senelerce, senelerce önce Allah’ın emri üzerine Musa bu dağa tırmanmış, Rabbiyle mülaki olmuştu… Yine Allah’ın emriyle, İsrailoğullarını; insanları ezen, onları sömüren Firavun zulmünden kurtararak Sina’ya getirmişti… Çölün kavurucu güneşi altında kalınca, Allah onları gölgeledi(2); susuz kalınca da, Musa’nın duası üzerine Allah ona, “Asâ’nla taşa vur!”(3) dedi ve ondan derhal on iki kaynak fışkırdı.(4) Onlara yiyecek olarak da, “menn”(5) ve “selvâ”(6) gönderdi.(7) Fakat Allah, çölde bile İsrailoğullarına, yani Musa (as)’ın Firavun’un zulmünden kurtardığı Yahudilere, bu kadar nimet vermesine rağmen, onlar sabretmediler, kanaat getirmediler ve Allah’a karşı zalim oldular. İşte, o zaman Allah, Musa aracılığıyla onlara şöyle demişti: “Hani siz (verilen nimetlere karşılık): ‘Ey Musa! Bir tek yemekle yetinmeyiz. Bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden, sebzesinden, salatalığından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın’ dediniz. Musa ise: ‘Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O hâlde şehre inin. Zirâ istedikleriniz sizin için orada var’ dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah’ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah’ın ayetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.”(8)

Silik birkaç satırdan sonra, şöyle devam ediyordu kaya üzerindeki yazı: “… İşte, bu dağda Musa, insanlardan hiç kimsenin istemeyi düşünmediği/düşünemediği bir şeyi talep etti Rabbinden…” 

Kur’an, olayı şöyle anlatır: “Musa (aleyhisselam) tayin ettiğimiz vakitte (Tur’a) gelip de Rabbi onunla konuşunca, ‘Rabbim! Bana Kendini göster, Seni göreyim!’ dedi. (Rabbi): ‘Sen Beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sen de beni göreceksin!’ buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti. Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: ‘Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, Sana tövbe ettim ve ben inananların ilkiyim”.(9)

Yazı şöyle devam ediyordu: “Allah (celle celaluhu) bu dağda Musa’ya, “Elvâh”(10) üzerinde “Suhûf”u(11) verdi ve Musa dağdan inerek kavmine geri döndü. Ama döndüğünde, kavminin tevhid inancını terk ettiğini ve bir buzağı yaparak, ona tapmaya başladıklarını gördü ve bu ihanetlerinden dolayı çok üzüldü. Üzüntüsüne kızgınlık karışınca da onların yanında bulunan fakat buzağıya tapmalarına mani olamayan kardeşi Harun’a bağırmaya başladı…” 



‘Ey Yahudiler! Musa’nın Getirdiklerine Dönün!’

Kur’an ayetleri şöyle anlatıyor: “Musa (aleyhisselam), kızgın ve üzgün bir hâlde kavmine dönünce: ‘Benden sonra ne kötü şeyler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?’ Dedi. Kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): ‘Ey annemin oğlu! Bu kavim beni zayıf gördü ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!’ Dedi. 
(Musa da) ‘Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kabul et. Zira sen merhametlilerin en merhametlisisin!’ Dedi. Buzağıyı (tanrı) edinenler var ya, işte onlara Rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir alçaklık erişecektir. Biz iftiracıları böyle cezalandırırız”.(12)

Yazının devamında sadece şu satır kalmıştı: “Musa (aleyhisselam) kendisine inananlardan 70 kişiyi seçti. Diğerlerine ise Allah bir felâket verip, onları helâk etti.(13)

PROF. DR. İHSAN SÜREYYA SIRMA

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize