Sorularla Tasavvuf Dervişlerin Halleri Ariflerden İnciler Manevi Gündem Hizmet - Denge Gönül Mekanları
2016-03-04 10:57:44 Yönetici 0 Yorum

BOSNA, AH BOSNA!

Bosna İzlenimleri -I-

İzzetli Aliya’nın ülkesi

Büyük devlet olmanın elbette büyük sorumlulukları da vardır. Her nimetin bir külfeti olduğu gibi… Bir zamanlar 32 milyon kilometrekarelik coğrafyaya hükmeden Osmanlı’nın sorumluluğu, 783 bin kilometrekarelik Anadolu’ya sıkıştırılmış Türkiye’mizin omuzlarında artık. 

O eski gücümüz olmasa da parçalanmış, dünyânın dört bir yanına dağılmış ümmetin yetim çocukları, bizden çok şey bekliyor. Bir babanın evlâtları, bir ağacın dalları, bir çiçeğin yaprakları gibi… Bir devlet bin parçaya bölündü. Şimdi de onu daha da parçalara ayırmaya çalışıyor emperyalist haçlı zihniyet. 

Bütün bölünmüşlüğümüze, parçalanmışlığımıza, omuzlarımızın cılızlığına rağmen Filistin, Suriye, Irak, Çeçenistan, Kırım, Doğu Türkistan, Cezayir, Libya, Sudan, Arakan, Bosna, Makedonya ve diğer kardeşlerimiz bizden sıcak bir selâm, dost eli bekliyor. 

Her yıl olduğu gibi bu yıl da sivil toplum kuruluşları, dernekler, vakıflar, yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da kurban organizasyonları için kolları sıvayıp yollara düştü. Bendeniz de Kurban 2013 programı kapsamında, Osmanlı’nın ileri karakolu Aliya İzzetbegoviç’in ülkesi Bosna-Hersek’te idim. 

Saraybosna’ya düşüyor yolumuz

Dedelerimiz hayırlı bir iş için sefere çıkacağı zaman, önce Eyüp Sultan Hazretlerinin mânevî huzuruna çıkar, Fatiha’lar okur, dualar eder öyle yola koyulurmuş. Biz de bu geleneğe sadık kalarak, aziz misafirimiz Halid Bin Zeyd Ebû Eyyûb El-Ensârî Hazretlerinin huzur-u şeriflerine çıkıp duâlarımızı edip milletimizin selâmını da baş tacı yaparak yola koyulduk... 

15 Ekim 2013, bayramın birinci günü 18.45’te İstanbul’dan Saraybosna’ya hareket ettik. Saat 20.30 civarında Saraybosna havalimanına indik. Daha önce rezervasyonumuzun yapıldığı otele doğru hareket ettik. 

Otelimiz, Bosna-Hersek'in başkenti Saraybosna'nın kalbi sayılan, Osmanlı’nın ilk yerleşkesi Başçarşı’ya yürüme mesâfesindeydi. Derneğin Bosna’daki program ortağı İstanbul Kültür Merkezi Başkanı Feyzâ Hanım bizi burada karşıladı. Kurucu başkan Feyzâ Tanok’un idaresindeki İstanbul Eğitim ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen çok sayıda faaliyetle Bosna-Hersek genelinde yüzlerce aileye ulaşılıyor. 

Merkez; Ramazan kumanyası, Kurban Bayramı’nda et dağıtımı, şehit ve gâzi ailelerine maddî mânevî yardım vb. gibi hizmetler ve Türkiye’den gelen yardımları mağdur Boşnaklara ulaştıran bir köprü görevi görüyor. Merkezde, ayrıca kültürel faaliyetler, danışmanlık, İngilizce, Türkçe dersleri ve Kur’an eğitimi de veriliyor. 

Merkezi ziyaretimizde, 75-80 yaşlarında Kur'ân öğrenmeye gelen Boşnak ninemiz bizleri ziyâdesiyle duygulandırmıştı. Feyzâ Hanım ve eşi Edin Bey, akşam bize şehrin en eski câmileri olan Başçarşı Câmii’ni, Mimar Sinan eseri olan 1531 tarihli Gâzi Hüsrev Begova Câmii'ni ve hemen karşısında bulunan 1537’de ihdâs edilen Gazi Hüsrev Begova medresesini gezdirdi. 

Bosna, ülkemizle aynı 
kaderi paylaşıyor…


Gâzi Hüsrev Begova Câmii, Bey Câmii olarak da bilinir. Osmanlı mimârisinin en göze çarpan eserlerinden biri olup Bosna Sancak Beyi Gâzi Hüsrev Bey tarafından, 1531 yılında Mimar Sinan'a inşâ ettirilmiş. 

Bosna Savaşı sırasında, Saraybosna'da yer alan tüm kültürel ve dînî eserleri ortadan kaldırmayı amaçlayan Sırp ordusunun başlıca hedeflerinden biri hâline gelmiş. 1996 yılında dış yardımlarla, aslına sâdık bir şekilde Osmanlı mimârisine uygun biçimde restore edilmiş. 

Bosna, bilindiği üzere, 1463 yılında, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın saltanatı zamanında fethedildi. 1878 yılına kadar, yaklaşık 400 yıl Osmanlı egemenliği altında yaşadı. Bu târihten sonra, masada kaybettik Bosna'yı. Bağlarımız koparıldı. 135 yıldır birçok bâdireden geçti Bosna Müslümanları. Haçlılar her defasında çemberi daha da daralttılar. Adım adım etnik temizlik planlarını uyguladılar. Bu planları hâlen devâm ediyor. 

Son nüfus sayımında yaptıkları madrabazlıklar, bunun en açık örneğidir. Avrupa’nın göbeğinde Müslüman varlığına tahammül edilemiyorlar. Vazgeçilemeyen ülke Bosna, ülkemizle aynı kaderi paylaşıyor. İki nesilde bir savaş yaşıyorlar. Tıpkı bizim gibi, üzerlerinde bütün dünyanın gözü ve planları var. Bosna bizim kolumuz, kanadımız, kaderimiz. Hiç şüpheniz olmasın Bosna düşerse İstanbul çöker. Bu sebeple dînî, siyâsî ve askerî stratejik açıdan aslâ göz ardı edemeyeceğimiz kardeş bir ülkedir Bosna. 

Osmanlı’daki gibi 
cami merkezli yerleşim


Saraybosna Başçarşı ve civârında yeni ve târihî birçok câmi var. Sebilleri, kapalı çarşısı, sıra dükkânları ile burası tipik bir Osmanlı şehri. Tıpkı Bursa sokakları veya İstanbul’un Üsküdar'ı gibi… Bütün Osmanlı şehirleri gibi burada da yerleşim câmi eksenli… Nereden, nasıl gelirseniz gelin, bütün yollar Merkez Câmiye çıkıyor. 

1878’den itibâren şehrin mimari tarzı yönünü batıya çevirmiş. Bu döneme ait sivil mimarinin dışında birkaç örnek görmek mümkün. Komünizm dönemi yapılar ise balkanların her yerinde hemen hemen aynı. Renksiz, ruhsuz, kişiliksiz beton ve demir yığınları… 



Bu arada, adım başı karşımıza çıkan irili ufaklı ve farklı branşlardaki müzeleri görünce bizim bu konuda ne kadar fakîr olduğumuzu düşünmeden edemedik. Özellikle Başçarşı civarında hayat, geceleri İstanbul Beyoğlu, gündüzleri Fâtih veya Bakırköy, Cuma günü ise Eyüp Sultan’ı hatırlatıyor… 

Bu yönüyle İstanbul’a çok benziyor. Şehirde her tür yaşam tarzı, inanç ve etnik yapıdan insana rastlamak mümkün… Câmilerin, katedrallerin yan yana olduğu, punkçuların, graffiticilerin, mini etekli kızların, uzun sakallı Müslümanların, ferâceli hanımların, fakirlerin ve zenginlerin bir arada olduğu kozmopolit bir şehir… 

Bosna-Hersek, 4.5 milyon nüfûsu olan bir ülke. Bir bütünü oluşturan üç etnik gruba ev sâhipliği yapıyor; Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar… Ülke yönetim açısından iki entiteye, yani devletçiğe bölünmüş durumda. Bunlar, Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti’dir. Kuzey, batı ve güneyden Hırvatistan, doğudan da Sırbistan tarafından bir nevi abluka altına alınmış. Güneyden Karadağ ile çember tamamlanıyor. 

Bosna Hersek’in bu görünümü, ülkeye uygulanan tecridi aslında gayet iyi açıklıyor. Ülkede belirsizlik duygusu hâkim. Bu belirsizlik ve parçalanmışlık, otorite boşluğuna sebep oluyor. Birçok konuda muhatap bulamamak, burada sıradanlaşmış bir durum. Mihmandarımızın tabiriyle, burası Türkiye’nin 30 yıl önceki hâlini yaşıyor. Mafya, rüşvet, makam ve mevki kullanma, almış başını yürüyor. 



Sözde medeniyetin 
iflâs ettiği yer: “Srebrenitsa”


Bayramın ikinci günü (16 Ekim) saat 07.00’da Kurban kesiminin yapılacağı bölge olan Vlesenica, Baçino, Brdo’ya hareket ettik. Rehberimiz aynı zamanda bir şehit çocuğu olan Mücâhid isminde bir kardeşimiz. Babası vaktiyle imamlık yapıyormuş. 

Mücahid, daha üç yaşlarında iken, bir gün Sırp milisleri ansızın gelmiş babalarını yaka paça götürmüş. Gidiş o gidiş... Bir daha babalarından ses sedâ çıkmamış. Fakat Sırpların bu insanları diri diri nasıl kuyulara gömdüğünü artık dünyâ biliyor. 

Burada, program danışmanlarımızdan Edina Hanım’ın refâkatinde kurbanlarımızı kestik. Kamyona yükleyerek dağıtım yapmak üzere, bir saatlik mesâfede bulunan Potiçeri’ye hareket ettik. Burada, Srebrenitsa Anneleri Derneği başkanı Münire Hanım’ın refakatinde, Bratunas bölgesi muhacirlerine kurban dağıtımını gerçekleştirdik.

Srebrenitsa’da şehid edilen 8372 Müslüman’ın anıt mezarı, Potiçeri’de bulunuyor. Dağıtım yaptığımız yere çok yakın bir mesâfede. Programdan sonra şehitliği ziyâret ettik. Selâm verip şehidlerimizin rûhuna Fâtihâlar okuduk. 

Anıt mezarlığın hemen karşısında eski fabrikalar var. Savaş zamanında, Sırplar burayı toplama kampı olarak kullanmış. Boş vaziyette duruyor. Katliamların büyük bir bölümünü, Birleşmiş Milletlerin gözetiminde Sırplar burada gerçekleştirmiş. Kim bilir orada neler yaşandı! Ne acılar çekildi, ne gözyaşları döküldü ve ne umutlar kayboldu. Kelimelerin kifâyetsiz kaldığı bir yer burası… 

Burada, bütün dünyanın gözü önünde soykırım yapıldı. Bütün ahlâkî değerler, normlar yok sayıldı. Aslında bu soykırımla insanlık katledildi. Uygar dünyanın, sözde medeniyetin iflâs ettiği yer olarak târihe geçti burası…

Ağaçlar mücahidleri hatırlatıyordu

Şehitlik ziyâretinden sonra, buranın hemen yakınında bulunan Emaus isminde bir derneğin çocuk evine ziyâret gerçekleştirdik. Burada 27 yetim çocuk barınıyor. Öğle yemeğimizi burada yedik. Çocuklara hediyeler verdik. Emaus Avrupalı bir hayırsever tarafından kurulmuş. 

İşletenler Müslüman. Bir merkez üç şubesi var. Merkezi Tuzla yakınında Klokatnica, Dobaj, İstok denen küçük bir yerleşim merkezinde. Yine burada, bir sosyal tesisleri de bulunuyor. Saraybosna’da da ofisleri var. 

Potiçeri’den sonra, Tecâvüze Uğrayan Kadınlar Derneği'ne kurban paylarını teslim ettik. Daha sonra, Drina nehrini sağımıza alarak, Emaus’un Doboj’daki sosyal tesislerine yaklaşık bir saatte vardık. 

Bosna’da ziyâret ettiğimiz altı şehir boyunca ağaçsız, yeşilsiz, susuz bir yer görmedik. Öyle ki yüksek tepeler, vâdiler, her yer yeşilin bütün tonlarıyla boyanmış durumda. Dik eğimli dağların eteklerinde saf saf dizilmiş ulu çınar ağaçları, komutan Şerif Patkoviç’in 7. taburunu hatırlatıyordu. O mücahitler ki, tekbir sesleriyle dağı taşı inletmiş, müstekbirlerin yüreğini ağzına getirmişti.

(Devamın gelecek sayıda)

NİDAYİ SEVİM

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize