Parantez Hayat Sermayesi Kulluk Sanatı Yansımalar İnsan'a Doğru Tefekkür Bahçesi Fikir Meydanı Mihenk Taşı Kalbin Dili Mesneviden Hikayeler
2016-03-04 12:50:33 Yönetici 0 Yorum

HAKKIYLA İBADET EDENLERİN NAMAZI

Şekilsel namaz, ahlâkımızda yaptığı merhale merhale eğitimle bizi hakiki namaza götürecektir. Gerçek namaza aday olan kimse, nefis dâhil varlığının bütünüyle imanın, ihlâs ve sıdk potasında erir. Arınmış olan nefis, beden, ruh ve gönülle birlikte ilâhi huzurda insanın ufuk zevkine ulaşır. Böyle bir kimse namazında, her ayeti ve zikri okurken onun sırrını adeta yaşar. 

İlk tekbirle gerçek namaza duran kimse, “Allahu Ekber” deyince artık derisini yüzseniz fark etmez. Nitekim Hz. Ali kerremallahu vechehu Efendimizin iki ayrı kez yaralanmasında, yarasını namazda (dağlama peygamberimiz tarafından yasaklanmadan önce) dağlamışlardır.

Gerçek namazda Subhaneke’yi okumak, Allah’a duyulan aşk cereyanının düğmesini çevirmektir. Kul bu merhalede Subhaneke’yi okuyunca, öyle ilâhi bir tasarrufa girer ki, dev bir manyetik alana düşen demir tozuna döner. Subhaneke bittiği zaman kendisinin bu yüce duygu anında söyleyebileceği tek söz, Fahri Kâinat sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin hikmetini temsil eden Fatiha’dır.

Hakiki namazda okunan Fatiha

Hakiki namazda okunan Fatiha’nın diğer namazlarda okunan Fatiha’dan çok büyük bir farkı vardır. Gerçek namazda Fatiha’yı okuyan kul, Fatiha’yı önce hisseder sonra yaşar. Bakınız Fatiha nasıl yaşanır ve hissedilir?

1. Fatiha’nın ilk ayeti olan “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’ın…” ayet-i kerimesi okununca önce kulun en öz duygusu olan hamd sırrı gönülde yanar. Bu sır gönüldeki bir merkezden tüm benliğimize öyle yayılır ki, o an “Âlemlerin Rabbi” kavramını tümüyle hissederiz.

Toprağı minicik canı ile delip çıkan çimen, onun Allah’a niyazı sanki içimizde hissedilir. Atomun çekirdeğinde rakseden elektronun, bir derviş gibi çekirdeğin karşısında gösterdiği manyetik şipin sanki içimizde gibidir. Bir anlamda onu seyreder, bir anlamda gönlümüzde elektronun ahengini yaşarız. Hamd duygusu derinleştikçe ruhun evrendeki sonsuz raksı ilâhı bir cereyan gibi gönle iner.

2. “O Rahman ve Rahim’dir” ayeti okununca bu kez evrenlerin temelindeki güçlü ilâhi kudret ve sevgi doğar gönlümüze! Tüm cazibeler, rakslar, jiroskobik dönme hareketleri, yaprağın duası, evrendeki bin bir renk ve ahenk, gönlün açık penceresinden önce seyredilir, sonra hissedilir. 

Er-Rahman ismi şerifinin tecelliyatındaki bu hikmetler yanında; birdenbire er-Rahim isminin tecellilerinin hikmetinin; insanlara lütfedilen ilâhi sevdanın sırları açılır gönül penceresinden. Teneffüs ettiği havada kendisine zikirle yaklaşan molekülleri seyreder, dolaşan kanında kendini koruyan hücrelerin ibadet zevkini duyar.

Bu ayet yeni bir hamde, yeni bir hazza doğru yaşanan bir başka sayfadır. İşte tam bu sırada nefis, ilâhi murada uygun olarak teslimiyetini dile getirir. 

3. Bu üçüncü ayettir: “Maliki Yevmiddin” Gerçek arınan nefis, bu ayeti okuduğu zaman, Rabbi’ne karşı mahşerde vereceği hesabın idrakini taahhüt etmektedir. Altıncı bölümde ayrıntılarını anlatacağım gibi; bu ayet, Allah’a karşı her anın hesabını verecek bir ahlâk andıdır. Bu andı yerine getirebilen, dördüncü ayeti okuyabilir. İşte, gerçek namazda ruh, gönül ve nefisle birlikte beden dördüncü ayeti okur:

4. “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileriz” derler. Bu cümle kulluğun ilâhi huzurda mutlak ifadesidir. Bütün unsurlarımızla; yani ruh, gönül, nefis ve bedenle birlikte teslim olduğumuz için ayet-i kerime çoğuldur. Bu and, ilâhi kompitür ekranında o kadar ince bir süzgeçten geçer ki; kulluğumuzda en ufak bir hata varsa, gerçek namaz derhal taklit namaza döner.
Eğer, dördüncü ayetin sorumluluğunda tam ihlâs sahibi isek, Cenab-ı Hak bize “Dile benden ne dilersen” buyurur. Ve ilâhi huzurda bir tek şey dilenebilir. O da Efendimizin bizi götürmeyi taahhüt ettiği Sırat-ı Mustakîm’dir.

5. “Bizi Sırat-ı Mûstakîme hidayet eyle” Fatiha Suresi, altıncı ve yedinci ayetleri vasıtasıyla Sırat-ı Müstakimi tamamlarken; “Kendilerine nimet verilenlerin yolu ve de nasipsizlerin ve yanılmışların yolu değil” şeklinde açıklama getirmiştir.

Sırat-ı Mûstakîm, gerçek müminlerin bulunduğu zaman ötesi bir mekândır. Sırat-ı Mûstakim’in idraki ve yaşanması, akıl almaz bir haz ve mutluluk coşkusudur. Ancak, nasıl ki taklit namazın, hakiki namaza doğru kat kat derinlikleri varsa, gerçek namazda da Sırat-ı Müstakim’deki sonsuz mutluluk perde perdedir. 

Sırat-ı Mûstakimi yaparken ve seyrederken öylesine derinlerde yaşayabilirsiniz ki; gönlünüz sizi ta Asr-ı Saadet’e götürebilir. Yine, bu ilâhi caddede nice İslâm yücelerini seyredebilirsiniz. Bu seyir de her an aynı görüntüyü veren bir seyir değildir. Kulluğunuzdaki ihlâsın şiddeti, sizi Sırat-ı Mûstakim’de mekândan mekâna aktarır.

Namazın en önemli sırrı

Gerçek namazın en önemli sırrı, zammı sure okunurken doğan tecellilerdir. Zira kul, ilâhi huzurda gönlünde ne isterse Kur’an’dan ona ait bir sure ve ayet var.

Okuduğu ayet ve sure zaman, düzleminden fırlayarak bütün gerçeği ortaya çıkarır. Yani, olay aynen yaşanır. Meselâ, kul, Fil suresini okumuşsa; Ebrehe’nin ordusunun nasıl perişan olduğunu seyreder. Kadir suresini okumuşsa; Kur’an’ın inişini seyreder. 

İşte, gerçek namazı bir kez olsun kılabilen kul, artık yeni namaz vaktini dayanılmaz bir hasretle bekleyecektir. Tekrar hakiki namazı yakalamaya gayret edecektir. İlâhi hikmet içinde, hakiki namazın ufacık bir nedenle kaybolması da söz konusudur. Bu kayboluş mutlaka kuldan yana bir aksama olmayabilir. Cenab-ı Hak kulun gönlünde hamd ve hasreti artırmak için böyle bir tecelli gösterebilir. Şüphesiz ki, bütün bunlar ilâhi sevdaya yakalanmış gerçek müminlerin motifidir.

Ayet-i aynen seyreden mümin ilâhi azamet karşısında rükûa varır. O’nu tenzih ve teşbih eder. Bundan dolayı rükû, namazın başlı başına özel bir mekânıdır. Bu nedenle Cenab-ı Hak gerçek kulları “Rakiin” diye Kur’an’da anmış ve övmüştür.

Rükudaki tesbihatın manası

Rükû sırasında okuduğumuz, üç kez yapılan tenzihin sıra ile manası şudur: 

Birincide: Azametine sınır olmayan Rabbimi, tüm aklî kavramlardan tenzih ederim.

İkincide: Azametine sınır olmayan Rabbimi, ilmin öğrettiği tüm benzetiş ve sıfatlardan tenzih ederim.

Üçüncüde: Azametine sınır olmayan Rabbimi, hayaldeki tüm zanlardan tenzih ederim.

Bu tenzihler sırasında; Ruh, bütünümüze hitap ederek “Semi’allahu limen hamide” yani “Allah kendisine hamd edeni işitir” der. Buna karşılık nefis de: “Rabbimiz, Hamd sana mahsustur” mukabelesi ile secdeye kapanır.

İşte, bu andaki hamdin derinliği nispetinde, âlemlerin perdeleri açılır. Özellikle de cennet seyredilir. Secde, bu seyrin zorunlu bir hareketidir.
Rükûda, âlemlerin olayları seyredildiği için Cenab-ı Hakk’ın azameti tenzih edilmiştir. 

Secdedeki tesbihatın manası

A’lâ: Sonsuz güzellik ve mükemmelliği simgeler. Bu nedenle üç “Subhane Rabbiye’l-A’lâ”da sırasıyla şöyle tenzih etmiş oluruz.

Birincide: Sıfatlardaki güzelliklerin tümünden a’lâ olan Rabbimi tenzih ederim.

İkincide: Bilişlerin (idraklerin) kavradığı güzelliklerin tümünden a’lâ olan Rabbimi tenzih ederim.

Üçüncüde: Sezişlerdeki güzellik kavramlarının tümünden Rabbimi tenzih ederim.

Ka’de; oturuşa gelince: Kul miracın Rahim sırrından gelen hikmetleri Tahiyyat içerisinde özellikle üçüncü cümleyi sezer ve vaat edilen miraca tazarru (yalvararak bekleme) eder.

Salavat-ı şerifleri okurken, kulun kalbine Muhabbet-i Muhammedî o kadar nettir ki, dışardan seyreden onun hazzını ve zevkini fark eder. 

Daha sonra dünyaya dönüşe en yakın devrede Hz. İbrahim’i anınca mutlak bir kulluk şuuruna kavuşur. Hakiki namazı kılan, namazdan çıktığı an Hz. İbrahim gibi ateşe atsanız yanmayacak olan insandır.

Şekilsel namaz, ahlâkımızda yaptığı merhale merhale eğitimle bizi hakiki namaza götürecektir. Gerçek namaza aday olan kimse, nefis dâhil varlığının bütünüyle imanın, ihlâs ve sıdk potasında erir. Arınmış olan nefis, beden, ruh ve gönülle birlikte ilâhi huzurda insanın ufuk zevkine ulaşır. Böyle bir kimse namazında, her ayeti ve zikri okurken onun sırrını adeta yaşar. 

İlk tekbirle gerçek namaza duran kimse, “Allahu Ekber” deyince artık derisini yüzseniz fark etmez. Nitekim Hz. Ali kerremallahu vechehu Efendimizin iki ayrı kez yaralanmasında, yarasını namazda (dağlama peygamberimiz tarafından yasaklanmadan önce) dağlamışlardır.

Gerçek namazda Subhaneke’yi okumak, Allah’a duyulan aşk cereyanının düğmesini çevirmektir. Kul bu merhalede Subhaneke’yi okuyunca, öyle ilâhi bir tasarrufa girer ki, dev bir manyetik alana düşen demir tozuna döner. Subhaneke bittiği zaman kendisinin bu yüce duygu anında söyleyebileceği tek söz, Fahri Kâinat sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin hikmetini temsil eden Fatiha’dır.

ONK. DR. HALUK NURBAKİ

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize