Parantez Hayat Sermayesi Kulluk Sanatı Yansımalar İnsan'a Doğru Tefekkür Bahçesi Fikir Meydanı Mihenk Taşı Kalbin Dili Mesneviden Hikayeler
2016-03-04 12:56:04 Yönetici 0 Yorum

KULLUK ŞUURUNU UYANDIRAN AMEL; ORUÇ

Oruç neden gereklidir?

Her şeyi belirli bir nizam ve intizam ile yaratan Yüce Allah, yarattığı her varlığa ve nesneye bir yaratılış gayesi verir. Örneğin, kuluçkaya yatan bir tavuğun, kuluçkaya yattığı yumurtanın civciv olabilmesi için, o yumurtayı 21 derece ısıda muhafaza etmesi gerekir. Yani, bedeni bir etkileşim ile bunu yapmalıdır. Girdiği karanlık odadan korkan bir çocuk ise ancak annesinin veya bir yakının yanına gelmesi ile bu korkudan arınır. Bu her iki örnekte, birinin kazanımı bedeni, diğerininki ise ruhidir. 

Yüce Allah’ta tıpkı bu iki örnekte olduğu gibi kulun kemâlat sürecini, hem ruhi hem de bedeni bir takım şartlara muhtaç bırakmıştır. Böylelikle bedenin ıslahını oruçla, ruhun ıslahını ise verilen emir ve nehiylere olan sadakate bağlamıştır. Bu yüzden, her ümmete, ruhun tezkiyesi için emir ve nehiyler verilirken, bedenin tezkiyesi için de oruç tutması emredilmiştir. 

Ruhun tezkiyesi için emir ve nehiyler her Resul’ün şeriatında farklılıklar arz etse de bedenin tek ıslah yolu olan oruç, hiçbir peygamberin şeriatında değişmemiştir. Bu yönüyle oruç ibadeti, üzerinde titizlikle durulup tefekkür edilmesi gereken bir ameldir. Nasıl ki bir fabrikada sürekli işlem gören bir makinanın bakımı her yıl gerekli ise oruç da tıpkı beden fabrikamızın yıllık yapılması gereken bakımı gibidir. 
Tutulması gereken oruç ile bedeni arınmamızı gerçekleştiremezsek eğer; ruhi arınmamız eksik, nihayete ulaşmamış olarak kalır. Oysa ruha dinginlik, sükûnet veren bedendir. Beden güven altında olmadan, iç huzurun sağlanması, kâmil bir mümin portresi ortaya koymak mümkün değildir. 

Orucun nefsin üzerindeki tesiri

Bu yönüyle oruç ibadeti, ruhumuza renk veren, yaratılış hakikatimizi bizlere hatırlatan bir el feneri hükmündedir. Lakin o el fenerinin, gittiğimiz yolda bize aydınlatıcı bir fener olabilmesi için gücü olmalıdır, pili olmalıdır. Oruç ibadetinin pilleri de oruçlu olduğumuz müddet içinde bütün bir azalarımıza oruç tutturmak, onları yalandan, gıybetten, göz zinasından, malayani şeylerden uzak tutmaktır. Fakat Ramazan’da tutuğumuz oruçların ardından hazırlanan zengin iftar sofraları, o şaşa, bizlerde bir israf kültürünün oluşmasına neden olmuşsa, o vakit, takva bidonlarımızda delik açılmış; bidonlarımız su alıyor demektir. 

İnsan şunu hiçbir zaman aklından çıkarmamalı; ruh, yaratılış gayesini hatırlayıp ona uygun ameller yapmakla ıslah olur, bedenin ıslahı ise oruç iledir. Ruh, yaratılış hakikatini hatırlayarak, koca kâinattaki yerini, haddini, nereden gelip nereye gittiğini tefekkür edip; kıyam, rükû ve secde ile ıslah olur. Nefsin ise tutulan oruç ile direnci kırılır; acze, fakra düşer, ıslah olur. 

İnsanları bir nevi kemalat sürecine sevk eden yaratıcı, bundandır ki, her millete her kavme namazı ve orucu farz kılmıştır. Öyle ise her iki ibadeti yerine getirmeyenler, hem kendilerine küçük bir servet elde ettikleri dünyalarını hem de ahiret yurtlarını tehlikeye attıklarını unutmamalıdırlar.

Hem bedenin ıslahındaki gaye, ruhun tefekkürüne bir kolaylık sağlamak, ona geniş caddeler, geniş meydanlar açmaktır. Tuttuğumuz oruç, buna rağmen bizlerde israfa yol açıyorsa, herhangi bir aşırılığımıza set olmuyorsa, nihai olarak tuttuğumuz o oruç, sadece şer’î yükümlülüğümüzü ortadan kaldırır. Mesela, namazın miraca çıkarması gibi, bizi seyri suluk noktasında herhangi bir hedefe götürmez. Sadece namaz kılmış ya da sadece oruç tutmuş olursak üzerimizdeki farz yükümlülüğü yerine getirmiş oluruz. 

Ramazan ayını, tok olanın açın halinden anlama, onlarla bir duygudaşlık (empati) kurma, onların dertlerini sıkıntılarını fark etme ayı olarak anlarız ve bu meyanda vaaz u nasihatler işitiriz. Eyvallah… Lakin Ramazan ayında tutulan oruç, fakir kardeşimizle aramızda nasıl duygudaşlık kurmamızı sağlıyorsa en az onun kadar hassas olmamız gereken başka bir tablo var. Şöyle ki, yıl içerisinde yaptığımız hata ve kusurlardan ötürü Allah’a karşı düştüğümüz acziyetin farkına varmalı, Allah ile aramızda yeni bir kurbiyet, yeni bir dua, yeni bir yakarış şekli belirlemeliyiz. Ramazan’ın bilhassa bu nevi hassaları bizlerde uyandırması gerekir... 

Ramazan nedir peki? 

Ramazan; iftarı, sahuru, orucu ile bir bütün olan bu ibadetin merkezine, iftarı değil; orucun kendisini koymaktır. Cümbüşe çevrilen iftar sofralarımızdaki zaman dilimleri, kurulan iftar çadırlarımız, yapılan sanatsal faaliyetler değil; bilakis orucun kendi içerisindeki zaman dilimi olmalıdır. 

Gerçek şenlik, oruçlu iken okunan Kuranlar, yapılan hayırlar, iyilikler olmalıdır. Çünkü mutluluk duyacağımız şey, iftar saatlerimiz değil; Allah’a kurbiyet sağladığımız oruçlu anlarımızdır. Nitekim Allah’ın en çok hoşuna giden, kulun iftardan sonraki değil, önceki acziyet halidir. İşte o zaman gerçek oruç tutmuş, iftarımızı da inşaallah cennette açmış olacağız.

Yüce Allah bizleri, Ramazan ayının feyiz ve bereketinden, nasiptar kılsın inşaallah…

İBRAHİM ARPACI

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize