Parantez Hayat Sermayesi Kulluk Sanatı Yansımalar İnsan'a Doğru Tefekkür Bahçesi Fikir Meydanı Mihenk Taşı Kalbin Dili Mesneviden Hikayeler
2016-03-16 13:49:30 Yönetici 0 Yorum

FİTNE BELASI

Fitne ne demektir?

Fitne; imtihan, belaya tutkunluk manalarına gelir. Küfür, rezalet, azap, harp (soğuk ve sıcak savaş), musibetler, dalalet, Allah'a karşı isyan manalarında da kullanılır. Fakat bütün bu manaların aslı yine, “deneme/imtihan” manasına gelen belaya tutkunluktur. Ve her fitneden sakınmak, insani bir vecibe ve imanî bir ahidleşmek (sözleşmektir). Hatta Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi, öyle fitneler olur ki, kişi ne için öldürüldüğünü ve ne için öldürdüğünü bilmeyecektir.

Evet, bu Müslümanların birliğini bozan fitneden sakınmak gerekir. Müslümanların ittifakını (birliğini) bozabilecek sebeplere tevessül etmenin dinde yeri yoktur. Bu halkayı (ittifakı) çürütecek veyahut bu gayeden uzaklaştıracak hususlara fitne denir. Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi vesellem, ilerde kıyamete kadar ümmetin başına gelecek fitnelerden bahsetmiştir. Şüphesiz âli maksadı, ümmetine yol gösterip onları irşad etmektir.

Nitekim Müslim'in tahric ettiği, Ebu Hureyre radıyallahu teâlâ anhudan gelen bir hadiste, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

- Nefsim kudretiyle yaşayana andolsun, öldürenin ne sebeple yahut hangi hadisede ne için öldürdüğünü, öldürülenin ne sebeple öldürüldüğünü bilemeyeceği zaman insanların başına gelmedikçe dünya yok olmaz.
- Nasıl olur bu? Diye soruldu.
- Fitne üzere vuruşmak(la)… Öldüren ve öldürülen ateştedir, buyurdular.

Müslüman’ın kavgası kâfirle olmalıdır

Bu fısk, isyan ve zulmü kaldırmak; küfre set çekmek için mutlaka cemaatler liderleriyle birlikte İslam fıkhını öğrenmek mecburiyetindedirler. Ta ki ne için yaşadıklarını ve ne için savaştıklarını bilsinler. Bu bilgi de yine dördüncü asırdan şu ana kadar, tevatürle bize intikal etmiş dört mezhebin müçtehidlerinin kitaplarındadır. Dostluk Müslümanadır. Müslümanın kavgası Müslümanla değil, kâfirle olmalıdır!

Hiçbir zaman yoktur ki, o zamana Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden bir mesaj olmasın. Ve hiçbir fitne yoktur ki, ondan kurtuluş için yol göstermemiş olsun. Mesela, Müslim'in tahriç ettiği, Ebu Hureyre radıyallahu teâlâ anhudan gelen bir hadiste, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Salih amel işlemekle, gecenin zifir karanlığı gibi olan fitnelerden süratle geçin. Adam mümin olarak sabahladığı halde, kâfir olarak akşamlayacak. Mümin olarak akşamladığı halde, kâfir olarak sabahlayacak. O zamanda artık kişi, dinini kıymetsiz bir dünya emtiasına (malına) değiştirecektir.”

Denilebilir ki, savaşlar, belalar, Müslümanların aralarında ihtilaf ve parçalanma ve bugünkü zifiri karanlığı gibi şerler, birer fitne bulutlarıdır. Artık her bir fitnenin, nasıl dolu yağdıracağı meçhul! Her ne fitne olursa olsun; küfür ve şirkten korunmak, farz ve vacipleri yerine getirmek, ittifaki olan haramlarda, dini hükümlerde sapık tevillerden sakınmak gerekir.

Buna mukabil “Salih amel işlemekle, gecenin zifiri karanlığı gibi olan fitnelerden süratle geçin.” Nebevi mesajı yol göstermiştir. Binaenaleyh masiyet (günah) işlenilecek veya farz ve vacip terk edilecek bir usul ile fitnelerden korunma imkânı muhaldir (imkânsızdır.) Çünkü zulüm umumlaşmış (genele yayılmıştır).

Denilmesin ki: “Ashab-ı kiram da birbirleriyle savaşmış…” Yahud “Şu Müslüman taifesiyle, partisiyle İslam'a dönünceye kadar savaşılır…” Çünkü Ashab-ı Kiram hakkında Kur'an-ı Hâkim müspet şahadet etmiştir. Peki, post için (makam için), petrol için, ırk için savaşmakta ne gibi müspet (olumlu) bir düstur (kaide) vardır?

Müslümanla savaşmak isteyen bir Müslüman lidere ulemanın fetva vermeleri, onların can, mal ve hatta namuslarının telef edilmesine sebep olabilir. Hâsılı, zalimle beraber olan, zalime karşı gelen… İkisi de fitneye düşebilir. Hâsılı, Müslümanın Müslümanla savaşması, sefillerin ezilmesine, sefihlerin işbaşına getirilmesine sirayet eder. Bu takdirde zulüm hükümran olur. Bunlar birer ayrı fitnedir.
Mutlu, fitneden kurtulan kişidir
Peki, ne yapalım? Elimizi, kolumuzu bağlayalım mı? Evlerimize çekilelim mi? Bu sorulara tek cevap: Neslimize, Ehli Sünnet vel Cemaattin itikadını, dini yaşamayı öğretmek; emr-i bilma'rufu ve nehy-i an-il-münkeri yaşatmak; ittifakı sağlamaya çalışmak. İttifak! İttifak! …

Birçok hadislerden anlaşılıyor ki, son zamanda bütün fütuhatlar ve zaferler, Müslümanlaradır. Öyleyse Müslümanlar birleşmelidir. Rabbimiz bir; kıblemiz bir; Peygamberimiz bir; dinimiz bir; maksadımız bir, yani İ'layı Kelimetillahi Hiyel'Ulya. Öyleyse tefrika ne için? Nifaksız cemaat olalım. Müslüman hangi mezhepte, hangi meşrepte, hangi ırkta olursa olsun; İslam dinini hâkim kılmak için, olduğu gibi safa gelmeli… Ve bir tek can olmalıdır. Milli bütünlük…

 



Menfi milliyetçilikten sakınmalı

Asabe (akraba), birinci ve ikinci göbekte birleşen aile fertleridir. Aile fertlerinden biri, ana olsun baba olsun, kardeş veya evlat olsun, küfrü imana tercih ederlerse, tercihlerini kabul etmek, onları müdafaa etmek, buna rıza göstermek küfürdür ki “Ey iman edenler, babalarınızı, kardeşlerinizi, eğer küfrü sevip onu iman üzerine tercih ediyorlarsa, onları dinde dost edinmeyin. İçinizden kim onların idaresi altına girerse, onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe; 23) mealindeki ayet-i kerimede yasaklanmıştır. Zira küfre rıza küfürdür.

Amma asabe, yani yakınlar kâfir değil de fâsık, zalim ve âsi olurlarsa, bu takdirde işlerini mubah saymaksızın yardımlarında bulunmak, tavır ve hareketlerine rıza göstermek, fısk ve isyan sayılmaktadır. Ve bu işin ismi de asabiyet olur, diğer ifadeyle hamiyet-i cahiliye olur. Bu dahi İslam’da men edilmiştir. Çünkü bunda ihmalkârlık yapmak, büsbütün emr-i ma'rûf ve nehy-i an-il-münkeri ortadan kaldırır. Onun için hadis-i şerifte: “Asabiyete davet eden bizden değildir. Asabiyet üzere vuruşan bizden değildir. Asabiyet üzerinde ölen bizden değildir” buyruldu.

Eska' oğlu Vâsil: “Ya Rasulallah, asabiyet nedir?” diye sordu. O da: “Herhangi bir zulüm hakkında kavmine yardım etmendir.” buyurdu.

Binaenaleyh İslam şeriatının müsaade etmediği herhangi bir davanın davetçisine icabet eden, asabiyete girmiştir. Din namına değil de asabe (yani akrabalık, ırkçılık, kavmiyetçilik, yakınlık) namına kızan da bu hüküm altına girmiştir. Yani, zulüm işlemek üzere yardımda bulunmak, asabiyettir. Zulüm de Allah-u Teâlâ'nın yahut kulunun hakkına tecavüz etmek demektir.

Binaenaleyh ana baba, kavim, aşiret, evlat yüzünden herhangi bir zulme katlanmamak gerekir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyruldu: “Hak ve gerçeğin gayrisi üzerine kavmine yardım eden kimse, kuyuya düşürülmüş deve gibidir; artık o kuyruğuyla çekilip çıkarılır.” Yine bir hadis-i şerifte: “Kim, nefsin hevasına uyarak ırkçılığın kör bayrağı altında vuruşursa, asabe namına çağırır, asabe namına yardım ederse, onun öldürülmesi cahiliye dönemi ölümü gibidir” buyrulmuştur.

İslam birliğini, milli bütünlüğünü yani Tevhid dinini yahut Tevhid dinine gönül veren Müslümanların bütünlüğünü dağıtmaya çalışan kimse, kör taassuba girmiştir ve milliyetçiliği menfidir. Böyleleri, Allah Azze ve Celle'nin emirlerine boyun eğmekten çıktığı ve İslâmî cemaatten ayrıldığı, uhuvvet-i İslâmiyyeyi muhkemleştiren iman bağını kırdığı için masiyete girmiş (günaha düşmüş), fasık ve asi olmuş demektir.

İşte, onun bu hareketi, hamiyet ve asabiyet demektir. Bunun için hadis-i şerifte: “Her kim, Allah ve Resulü’nün enirlerine boyun eğmekten çıkar ve cemaatten ayrılırsa, cahiliyet ölümüyle ölür. Her kim körü körüne İslam davetinin dışında çekilmiş bir sancağın altında harp eder, bir asabe namına kızar yahut bir asabeye davet eder veya bir asabeye yardımda bulunur da öldürülürse, bu da bir cahiliyet ölümüdür. Ve her kim, Benim ümmetime karşı çıkar, iyisini kötüsünü vurur, Mü'minden çekinmez, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse, o Benden değildir, Ben de ondan değilim.”

Demek gerçek milliyetçilik, nefsime istemediğim bir şeyi Müslüman kardeşime de istememem, nefsime arzuladığım her menfaati, Müslüman kardeşime de arzulamamdır.

Ey Allah’ım! İçinde ma'siyetinden sakınılan, emrine boyun eğilip amel edilen ve içinde düşmanlarını zelil, dostlarını aziz ettiğin reşadetli işi, bu ümmet için hâkim kıl. (Âmin)

Âmin diyenler emin olsun…
İSMAİL ÇETİN B. MAHFUZ

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize