Parantez Hayat Sermayesi Kulluk Sanatı Yansımalar İnsan'a Doğru Tefekkür Bahçesi Fikir Meydanı Mihenk Taşı Kalbin Dili Mesneviden Hikayeler
2016-03-16 13:57:24 Yönetici 0 Yorum

ÖTE DÜNYADA MISIR OLMAK

Teselli derdindeyiz

Kenan şehirleri ağıt meydanı… Tur-i Sina’dan bir haber var.
Çığırtkan bir ölüm bastırıyor bütün bir sokakları…

Şimdi secdeni zalime bela yağdırmak için çevir Ey Sâcid: Mısır’da kendi kardeşinin masum kanına susamış, Müslüman kimlikli İbn-i Sebeler, işbirlikçi Müseylemeler var.

Şimdi sormak zamanı: “Peygamberleri Allah’ın huzuruna vahiy almaya gittiği için mi bu kadar başıboş bir hayat yaşanıyor Müslüman mahallelerinde?”

Önce, “Allah ihmal etmez, mühlet verir.” Sonra, “Yaşasın zalimler için cehennem. Sonrası, Allah nurunu tamamlar. Zalimin zulmü varsa mazlumun, Allah’ı var. Zulümle âbad olunmaz. Allah o zalimlere bir vakte kadar mühlet verdi. Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar” deyin.

Şimdi, tüm bu ayet, hadisler, kelamı kibarlar, size iyi bir kundak tesellisi midir ki; bu kadar vurdumduymaz, bu kadar, akşama eti kasapta hangi tarafından alsam derdindesiniz?

Allah sizlere yapılan zulümlere, ayetlerimle mi avunun diyor? Bir vücudun diğer azası “El aman!” ediyorken acıdan, rahatsız olmuyor musunuz bu tarafta gündelik konuşma yapmaktan?

Rahatsız etmiyor mu sizi televizyondaki kahkahalar? Sonrası geçip yatağınıza, bir önceki gece uyuduğunuz kadar uykularınız? Hem Kenan’da akan kan, kırmızı... Oysa klavyelerden dökülen siyah…

En ucuz can diye, dünya pazarına akıtılan bu kanın fiyatı ne kadar da düştü böyle! Ne kadar da değersizleştik. Öyle ki bu iğreti düşmanlarımızın cebinden çıkmasın diye, kendi ceplerimizle kendimizi kanladık. Oysa ne kadar da insandık. Ne kadar da alınlarımız secde görmüştü. Havhavlara iyi birer dost olabilmek için, bin köpek suretinde salyalandık.

Hz. Peygamber bu dünyadan gideli beri, ne kadar da ucuzlaştık. Değersizleştik. Ne yazık ki, üç kuruşluk dünyanın bir kuruşluk Müslümanları olup çıktık. Ne kadar da çok yalpaladık. Ne kadar bir acuz, ne kadar bir zalim, ne kadar bilmem ne karın ağrısı olduğumuzu henüz fark ettik.

Koynumuzda yıllarca uyku diye, ideallerimizi besledik. Gece gördüğümüz cennet müjdesi bizi avutmadı ki, sabah kalktığımızda döşeklerimizden; pencereden gördüğümüz cennet görünümlü dünyayı gerçek sandık. Ona kulluk yarışına girip ona secdelendik. Sonra en ufak sarsıntıda yalpaladık. Hep bir yanlış tarafımızla oturduk o masalara, o toplantılara, kanunlara, yasalara…

Hürriyet, fikriyat, modernite, klaberite, gelgite, git gide çıplak bir gerçek, bütün bu olanlar.

Biz kimiz ve bu dünya kimin?
Kim bu ölümlerin sahibi?
Nereye gider bu cesetler?

Kalkıp bir gün şahitlik etmez mi, kanın aktığı o beden; “Nerede benim vurulduğum davada, benimle aynı safta durduğunu iddia eden Millet-i İbrahim?” diye…

 


Bu ne bela Kerbelâ?

Camilere mi hapsolmuşlar yoksa ya da tekkedeki türbeye buğday mı ekiyorlar hala? İnandığımız şeyin müdavimi olmayı, cihat etmeyi; 100 metre kare ev, bir de araba sahibi olduğumuzda mı bıraktık? Tüm bu etrafımızda olan şeylerden sorumlu olduğumuz şuuru, biz bir sofranın etrafında tek tabakta aynı kap yemeği yerken miydi? Şimdi ne de çok zenginleştik ne de çok arılaştık, durulaştık! Kendine yetmelik Müslümanlar olup çıktık bir çırpıda.

Hani: “Birbirimizi gerçekten sevmedikçe gerçek iman etmiş olamaz, gerçek iman etmiş olmadıkça da cennete giremezdik!”

Allah’ım bu ne ağıt? Bu ne süngü takılı bir uğultu? Bu ne bela bir Kerbela?

Göğsümüzde asılı duran, tanımadığımız ölü yüzler var. Gönülleri biz Müslüman kardeşlerine buruk! Allah’ın rahmeti nasip olur da aynı cennete konulursak eğer, ne kadar sıkılıp ar edeceğiz onlardan kim bilir? O vakit, kendimizi bir lahza ateşe çevirsek… Belki utancımıza bedel bir selam iliştirebiliriz, yüzü cennet şehitlerine.

“Bir ya da bin. Ne fark eder? Nice insan. Nice can. Bu sabah erkenden ‘büyük bir uyku’ya daldılar...”(Ayşe Şener) Ne fark eder! Ehl-i küfrün bir damla necaseti, bütün bir kasabayı necis kılıyorken; bütün bir Müslüman alemi bir necasete kusamadık. Kendi kendimize beslediğimiz düşmanlıkta boğulduk.

Öte dünyada Mısır olmak

Şimdi kumandaların, gazete kupürlerinin ardında, internet başında, yana yatma koltuklarda, suçlu kim onu arıyoruz. Bize bir fare lazım; bir lağım faresi...

Temiz döşeklerimizde tüm suçlu biz olamazdık. Sivil bir isyan ne demek bilemedik. Örneğin, bir sabah bütün bir dünya Müslümanları, kendimize her şeyi zaruret diye saydığımız şeyleri boykotlayamadık. Bir sabah, hepimiz küresel dünyanın küresel çarklarına; siz deyin emperyalizmine, çomak sokamadık. Biz çomak soksak... Diğer anneden kardeşimiz aldı çomağı, yaptığımız hasar için adımıza özür diledi. Sonra biz, temiz batı ağzına salya diye batı, demagojisinin günahı haline geldik. Ne de çok çeperledik.

Öte dünyada Mısır olmak, birkaç yüz milyon samimi Müslümanın rüyası… Geriye kalanların ki ganimet sevdası…

Şimdi, Hz. Yusuf’tan sonra Mısır çok değişti. Selahaddin Eyyubi’den sonra Filistin çok değişti. Kavm-i “ebahalar” en güçlünün elinde maskaraya döndü. Afrikalı Müslümanlar açlığa düştü. Asyalı Müslümanlar tefrikaya düştü. Körfezdeki Müslümanlar varlıktan ötürü azgınlığa düştü…

Şimdi, gel ey “Veda Hutbesi”! Tekrar okut kendini. Kim ne için akıtıyor bu kanı diye? Kim bir başkasının hukukunu çiğnemeyi üstünlük sebebi sayıyor diye?



Çık ey “Veda Hutbesi” mihrabına; sor bizlere: “Nerede emanet Fatıma yüzlüler, nerede emanet İslam’ın mahzun çocukları, beldeler kıtalar diye?

Şimdi umut ediyoruz ki, cennet yurduna gidenler için en büyük arzu, ‘Öte dünyada Mısır olmak…’

Yakup gibi bir imtihana, Yusuf gibi bir güzel olmak...

Öte dünyada Mısır olmak, İsrailoğulları gibi bir millete, Hz. Musa gibi bir elçi kalmak.

Öte dünyada Mısır olmak, Firavunların, sonsuz kudret sahibine secde ettiklerine şahitlik etmek.

Öte dünyada Mısır olmak, Kuran gibi bir İcaz’a kelim olabilmektir. Kari olabilmektir. Sesi en gür çıkan Davut olabilmektir.

Öte dünyada Mısır olmak, tüm belde peygamberlerini önüne alıp sırat köprüsüne o heybetle gelmektir.

İBRAHİM ARPACI

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize