Parantez Hayat Sermayesi Kulluk Sanatı Yansımalar İnsan'a Doğru Tefekkür Bahçesi Fikir Meydanı Mihenk Taşı Kalbin Dili Mesneviden Hikayeler
2016-03-23 10:23:48 Yönetici 0 Yorum

DERTLİLERİN DERMANI: HZ. RESûLULLAH (S.A.V)

Ashabının arasına katılırdı

Server-i Kâinat Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem tam da Allah Teâla’nın “İçinizden biri…” buyurarak tanıttığı gibi halkla bütünleşen bir peygamberdi. Halktan uzak, kendi dünyasında değil onların içinde yaşar, gününün çoğunu aralarında geçirirdi. Camide, sokakta, çarşı, pazarda onlarla birlikte olur; hastalarını ziyaret eder, cenazelerine katılırdı.

Sahabelerine zaman ayırır, meclislerine gider, içlerinde özel bir yerde değil onlardan herhangi biri gibi oturur, sohbetlerini dinler, konuşmalarına iştirak ederdi.

O kutlu havayı teneffüs edenlerden biri olan Zeyd b. Sâbit yaşadıklarını şöyle anlatır: “Efendimiz ile birlikte iken ahiret hakkında konuştuğumuzda, bize katılıp konuşurdu. Dünyevi bir meseleden bahis açıldığında, yine bize katırdı. Yeme içme hakkında konuşulduğu zaman da bizimle birlikte konuşurdu.” (Ebû Şeyh, Ahlakı Nebi, 4)

O bahtiyarlardan biri olan Câbir b. Semure’ye:

- Hiç Allah Resulü aleyhissalâtu vesselam ile bir mecliste oturdun mu? Diye sorulunca:
- Evet, pek çok kere oturdum, dedi.
- Ne yapardı? Denince:
- Allah Resulü aleyhissalatu vesselam ile yüz defadan daha fazla oturdum. O, uzun suskunluğu olan biriydi. Sabah namazını kıldıktan sonra kalkıp evine gitmez güneş doğuncaya kadar mescitte sahabeleri ile birlikte otururdu. Sahabeler huzurunda şiir söyler, cahiliye döneminde yaşanan olayları anlatır, konu hakkında değerlendirmeler yaparlardı. Allah Resulü onları dinler, sahabeler güldüğünde o tebessüm ederdi. Güneş doğunca oradan ayrılıp eve giderdi. (Müslim, Tirmizî, Nesâî, Müsned)

Düğünlere iştirak ederdi

Kutlu Nebi kadın erkek, yaşlı çocuk, zengin fakir demeden herkesle yakından ilgilenir, hal hatırlarını sorar, sevinç ve kederlerini paylaşırdı.

Rübeyyi binti Muavviz radıyallâhu anha, Uhud şehitlerinden Muvviz b. Afra’nın kızıydı. Yetim kalınca Efendimizin özel ilgisine mazhar oldu.
Gençlik çağına gelince İyas b. Bükeyr ile evlendi. Düğünden anında haberdar olan Efendimiz, hediyesini hazırlanıp Rübeyyi’a’nın düğününe gitti. Sevinçten eli ayağına dolaşan Rübeyyi’a Hatun, o günleri bir dostuna şöyle anlatır: “Düğün sabahı Allah Resulü aleyhissalatu vesselam evimize geldi. Hemen içeri buyur ettik. İçeri girince tıpkı senin oturduğun o sedirin üzerine oturdu. O sırada düğün başlamış, cariyeler def çalıp Bedir’de şehit olan babalarımıza ağıt yakıyorlardı. Allah Resulü’nün geldiğini görünce ağıt yakmayı bırakıp Efendimizi öven şiirler söylediler:
- İçimizde yarın ne olacağını bilen bir peygamber var, diye başlayıp def eşliğinde söylediler. Onları duyan Allah Resulü aleyhissalatu vesselam rahatsız oldu.
- Bu tür şeyler söylemeyi bırakın, çünkü yarın ne olacağını ancak Allah bilir. Daha önce söylediğiniz sözlere devam edin, buyurarak onları ikaz etti.” (Buhârî, Tirmizî, Taberânî)

“Amcam Muaz b. Afra bir süre önce örtü içinde bir miktar taze hurma ile biraz salatalık göndermişti. Allah Resulü’nün salata sevdiğini bildiğim için evimize teşrif edince gelen hediyeyi ona ikram ettim. Onun ardından, üzüm ikram ettim. Onları yedikten sonra Rabbine hamd etti. Evden ayrılacağı zaman, bana Bahreyn’den gönderilen çok güzel altın bir takı hediye etti ve: ‘Bunu takarsın’ buyurarak, tebrik ve dualarla evimizden ayrıldı.” (Heysemî, Taberânî)

Herkese kıymet verirdi

İnsanların makam mevkiine, varlıklı olup olmamasına bakmaz, köleye bile değer verirdi. Bunu hayatının her anında görmek mümkündü. O anlardan birini Ebu Hureyre anlatır: “Mescid’i Nebevi’yi süpürüp temizleyen siyahî (köle veya azatlı köle) bir adam veya hanım vardı. Efendimizin sağlığında vefat etti. Efendimizi rahatsız etmek istemeyen sahabiler, kendisine bildirmeden cenazeyi yıkayıp kefenlediler. Cenaze namazını kılıp Baki Kabristan’a defnettiler. Çevresi ile yakından ilgilenen Allah Resulü aleyhissalatu vesselam hizmetlinin yokluğunu kısa sürede fark etti. Sahabelere nerede olduğunu sordu. Öldüğünü öğrenince üzüldü. Haber verilmediği için de rahatsız oldu.
- Bana haber vermeli değil miydiniz? Buyurarak, rahatsızlığını ifade etti. Sonra:
- Lütfen bana kabrinin yerini gösterin, buyurdu. Kabre giderek hizmetlinin cenaze namazı kıldı.” (Buharî, Müslim)

Başkalarını kendisine tercih etti

Mekkeli sahabeleri ile birlikte Medine’ye hicret edince halk, en küçük bir tereddüt göstermeden onlara kucak açtı. Evlerini, mallarını, mülklerini ve işlerini onlarla paylaştılar. Gelenler tüm mal varlıklarını geride bıraktığı için barınacakları evleri, yiyecek bir lokma ekmekleri dahi yoktu. Tüm varlıklarını onlarla bölüşen Medinelilerin ekonomik durumu haliyle zayıfladı.

Devlet başkanlığı, imam, öğretmen, kadı, müftü gibi pek çok görevi aynı anda ifa eden Efendimiz, istese krallar gibi yaşardı. Sahabiler tüm varlıklarını seve seve ayaklarının altına sererlerdi. Lakin O, her hali ile sahabilerin yanında olmayı, onların yokluk ve yoksulluklarını paylaşmayı, onların en fakiri gibi yarı aç yarı tok yaşamayı tercih etti. “Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir” sözünü önce kendi uyguladı. Evine geleni onlara verdi, kendi aç yattı. Ölmek üzere olduğunda dahi acılarını unuturcasına onları düşündü.

Buna şahit olanların başında gelen Hz. Âişe radıyallahu anha bir anısını şöyle anlatır: “Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) vefat ettiği gün, benim yanımda altı yedi dinar vardı. Allah Resulü’nün hastalığı ile meşgul olduğum için onları dağıtmaya imkân bulamadım. Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam):

- Sendeki dinarları ne yaptın, dağıttın mı? Diye sorunca;
- Hayır, vallahi senin hastalığınla meşgul olduğum için dağıtamadım, dedim. Hemen dağıtmamı emretti. Kendisi ile ilgilendiğim için emrini bir sure erteledim. (Sürekli bayılıyor, ayıldığı zaman sorusunu tekrarlıyordu.) Emrini bir kaç kez tekrarladı. Bir sure kendisi ile ilgilenmeyi bırakıp altınları, Ensar’ın fakir ailelerine göndermek durumunda kaldım. Dağıttığımı bildirince sevindi.
- Şimdi rahatladım, buyurdu.” (İbn Sa’d, Tabakât)

Yaşantısına yakından şahit olan Ebû Hureyre, Ebû Hazm ve daha başkaları: “Nefsim kudreti elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) vefat edinceye kadar, ailesi üç gün üst üste arpa ekmeği yemedi” derdi. (Buhârî, Müslim)
Enes b. Mâlik ve Hz. Âişe: “Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) misafiri olduğu günler haricinde, hiç bir zaman, aynı günün sabah ve akşam yemeğinde et ve ekmeği bir arada yemedi, derdi.” (Tirmizi)

Halkın ihtiyaçlarını önemserdi

Kendisinden bir şey istendiğinde hayır demez, yanına geleni, o an verecek bir şey olmasa dahi memnun etmeden göndermezdi. Verecek bir şey yoksa duruma göre ya konuyu sahabilere açarak yardım ister veya bir süre beklemesini söyler, durum acilse borç alıp verirdi. Bir keresinde sahabilerden biri Efendimizden yardım istedi. O an verecek bir şey yoktu. Huzursuz olan Efendimiz sahabiye:

- Şu an isteğini karşılayacak bir şey yoktur. Çarşıya gidip istediğin şeyi benim adıma satın al! Bana para veya mal geldiğinde borcu öderim, buyurdu. Efendimizin insanlar için kendisini sıkıntıya sokmasına gönlü razı olmayan Hz. Ömer radıyallahu anhu:
- Ya Resulallah! Yanında varsa ver! Allah gücünün yetmediği şeyleri yapman için seni sorumlu kılmadı, diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Efendimizin söylenenlerden duyduğu rahatsızlık yüzüne yansıdı. Durumu fark eden Ensardan biri:
- Anam babam sana feda olsun ya Resulallah! Ver! Arşın Sahibi azaltır diye korkma! Diyerek, Efendimizi rahatlatmaya çalıştı. Sahabinin sözlerinden hoşlanan Efendimiz:
- Ben bununla emrolundum, buyurdu. (Heysemî)



Hor görmez ilgi ve şefkat gösterirdi

Küçük köle ve cariyelerin sorunları ile dahi ilgilenir, çözünceye kadar takip ederdi. O anlardan birine şahit olan Abdullah b. Ömer radıyallahu anhu anlatıyor: “Bir gün, Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) ile çarşıya gitmiştik. Dört dirhem vererek bir gömlek aldı. Onu üzerine giydikten sonra yolumuza devam ettik. Yolda Ensar’dan biri ile karşılaştık. Ensar gömleği görünce:

- Ya Resulellah! Şu gömleği bana giydirsene! Allah onun yerine sana cennet gömleklerinden birini giydirsin, dedi.
Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) tereddüt etmeden üzerindeki gömleği çıkarıp Ensar’a giydirdi. Sonra dükkâna geri döndü. Dört dirhem verip başka bir gömlek aldı. On dirhemi olan Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin iki dirhemi kaldı. Dükkândan çıkıp yola devam ederken bir ağlama sesi duyduk. Etrafa bakınınca bir cariyenin ağladığını gördük. Cariyenin yanına yaklaşan Efendimiz:
- Niçin ağlıyorsun? Diye sordu. Cariye:
- Ya Resulellah! Ailem bana iki dirhem vererek, un almak için çarşıya gönderdi. Yolda paralarımı kaybettim, dedi. Cariyenin iki dirhem kaybettiğini öğrenen Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) kalan iki dirhemi ona verdi. Biz oradan ayrılırken çocuk hâlâ ağlıyordu. Geri dönen Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) cariyeyi yanına çağırdı:
- İstediğin iki dirhem değil miydi? Hâlâ niçin ağlıyorsun? Diye sordu. Parayı ararken eve geç kalan cariye efendilerinden korkuyordu.
- Eve gittiğimde beni dövmelerinden korkuyorum, dedi. Cariyenin zor durumda kalmasına gönlü razı olmayan Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) kızın elinden tutarak birlikte evine kadar gitti. Kapıya varınca yüksek sesle selam verdi. İçeridekiler sesi duymuş, kimin geldiğini anladıkları halde cevap vermiyorlardı. Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) ikinci kez selam verdi. Yine cevap veren olmadı. Üçüncüde cevap geldi. Tavırlarının sebebini merak eden Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam):
- Önceki selamlarımı duymadınız mı? Diye sordu. Ev sahipleri:
- Duyduk ama selamını tekrarlamanı istedik. Anamız babamız sana feda olsun, evimize teşrif etmenizin nedeni nedir? Diye sordular. Efendimiz:
- Şu cariyeye duyduğum şefkatimden dolayı geldim. Ona vurmamanız için buraya kadar geldim, buyurdu. Efendimizi sevindirmek isteyen ev sahipleri:
- O Allah için hürdür, diyerek cariyeyi azat ettiler. Sevinen Allah Resulü (aleyhissalatu vesselam) onlara hayır duada bulundu ve:
- Allah, on dirhemi ne kadar bereketli kıldı. Onunla Peygamberi, kendine ve Ensar’a birer gömlek aldı ve bir köle azat etti, buyurdu. (Taberânî)

Hayatı boyunca insanlara hayır ve iyilik yapmaktan bir an geri durmayan Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, bunu yaparken bir kez dahi yüzünü asmadı.

 

DR. ELİF HİLAL KARA – ABDULLAH KARA

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize