Parantez Hayat Sermayesi Kulluk Sanatı Yansımalar İnsan'a Doğru Tefekkür Bahçesi Fikir Meydanı Mihenk Taşı Kalbin Dili Mesneviden Hikayeler
2016-03-23 10:43:40 Yönetici 0 Yorum

HZ. YUSUF’A SUNULAN ARMAĞAN

Aynayı, yaratılış sulbünden temiz ve güzel doğan kişinin önüne koymak gerektir. Güzel bir yüz, aynaya âşıktır. Güzel yüz, aynaya âşık olduğu gibi, ruha cilâdır, kalplere temizliktir.

Çok uzak yerlerden, kalbi sevgi ve şefkatle dolu bir dost, Hz. Yusuf’a (aleyhisselam) misafir oldu. Çocukluktan beri birbirlerini tanırlardı. Eskiden beri ahbaplık, âşinalık yastığına yaslanmışlardı. Misafir Hz. Yusuf’a, kardeşlerinin yaptıkları cefaları, onların hasetlerini hatırlattı. Hz. Yusuf, “O haset ve cefa, bir zincirdi; biz de aslan idik. Aslanın zincire vurulması ayıp değildir. (O tecelli, kaza-yı ilahî icabıydı.) Bizim Hakk’ın kaza ve kaderinden şikâyetimiz yok. Aslanın boynunda zincir olsa da o yine bütün zincir yapan insanların kuvvet bakımından beyidir” dedi.
Dostu Hz. Yusuf’a, “Zindanda ve kuyuda ne haldeydin?” diye sordu. Yusuf (as) şöyle cevap verdi: “Ayın, bedir halinden hilal haline gelmesi gibiydim.” Görmez misin? Ay önce görünmez, sonra hilâl olur da iki büklüm bir halde görünür, fakat sonunda yine gökte bedir haline gelmez mi?
Hz. Yusuf, başından geçenleri anlattıktan sonra, “Dostum, söyle bakalım, bize ne armağan getirdin?” diye sordu.


Ey yiğit! Dostu görmeye eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer. Yüce Allah (cc) bile mahşer günü, halka, “Haşir (Kıyamet) günü için armağanınız nerede? Bize yapayalnız, azıksız, muhtaç bir halde, âdeta sizi ilk yarattığımızda olduğunuz gibi geldiniz.(1) Kendinize gelin! Kıyamet günü için ne armağanınız var, ne getirdiniz? Yoksa tekrar dönüp geleceğinizi ummuyor muydunuz, size bugünün vaadi bâtıl gibi mi göründü?” der.

O’na misafir olacağımızı eşekliğinden dolayı inkâr ediyorsan, bu mutfaktan ancak toprak ve kül alabilirsin. İnkâr etmiyorsan, niçin elin böyle boş? O sevgilinin kapısına böyle nasıl adım atacaksın? Yemeyi, uyumayı biraz azalt da O’nunla görüşmek için bir armağan götür. Geceleri az uyuyanlardan, seher çağlarında istiğfar edenlerden ol.(2)

Hz. Yusuf, “Hadi, getir bakalım armağanını” deyince misafir, bu istekten utanıp âdeta figan ederek, “Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbir şeyi beğenmedim, sana lâyık görmedim. Tane büyüklüğündeki bir altın kırıntısını alıp da bir madene, bir damlayı alıp da denize nasıl götürebilirim? Sana armağan olarak gönlümü ve canımı bile getirmiş olsam, Kirman’a (3) kimyon götürmüş sayılırım. Senin, benzeri olmayan güzelliğinden başka bu Mısır ülkesi ambarında her çeşit tohum vardır. Sana münevver bir kalp gibi tozsuz, lekesiz, parlak bir ayna sunmayı münasip gördüm. Ey güneş gibi gökyüzünün nuru olan güzel Yusuf! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün ve kendinden bulunan güzelliği görerek hayran olasın. Ey gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni de hatırlarsın” dedi. Misafir bunları söyledikten sonra koynundan aynayı çıkarıp Hz. Yusuf’a sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar.(4)

Yukarıdaki hikaye, Mevlânâ’nın Fîhi Mâ Fîh adlı eserinde de yer almaktadır. Oradaki kayıt da dikkate alınırsa, hikayenin tamamı şöyle özetlenebilir:

Hz. Yûsuf’un bir dostu uzun bir yolculuktan gelir. Yusuf (as) ona, “Bana ne armağan getirdin?” diye sorar. O kimse, “Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbirini beğenmedim, sana lâyık görmedim. Sende olmayan ne var ki ve senin neye ihtiyacın olabilir ki? Ancak, senin yüzünden daha güzel hiçbir şey olmadığı için sana bir ayna getirdim. Her zaman ona bakıp güzel yüzünü müşahede eyleyesin” der.
Yüce Allah’ta olmayan ne vardır ve O’nun neye ihtiyacı olabilir? Allah’ın huzuruna, onda kendisini müşahede etmesi için parlak bir gönül götürmelidir. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Allah, sizin sûretlerinize ve yaptığınız işlere değil, ancak gönüllerinize bakar.”(5)

AÇIKLAMA

Mesnevî şarihi/yorumcusu Tahirü’l-Mevlevî (r.aleyh) şöyle demiştir:
“Buradaki misafirden maksad tarîk-ı Hak sâlikidir. Yusuf’tan murad da cemîl-i alelıtlak olan Cenab-ı Hak’tır. Hadis-i şerifte, “Allah güzeldir, cemâli sever” buyurulmuştur.(6) Âyine ise, tecelliyat-ı ilahiyyenin ma’kesi bulunan kalbdir. Allah’ın huzuruna saf ve mücella bir kalb götürülmelidir ki onun tecellisine ma’kes olabilsin. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Kıyamet öyle bir gündür ki o gün ne malın, ne evladın faydası olur. Ancak kalb-i selîm ile Allah’ın huzuruna çıkabilenler kazanır.”(7) buyurulmuştur. “Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler / “Yevme lâ yenfe’u”da kalb-i selîm isterler” denilmiştir.”(8)

 



Hikayeyi maddeler halinde kademe kademe izaha çalışalım:

1- Yüce Allah her insanın bedenine ruh vermektedir. Peygamberimiz (sav), ruhun cenine üflenmesinin ilk 40 günden sonra olduğunu belirtmiştir.(9) Doğum sonrasında o ruh, bir beden içerisinde dünya hayatında bulunmaktadır.

2- Ölüm neticesinde “Küllü şey’in yerciu ilâ aslihi” (Her şey aslına rücu eder/döner) kaidesince beden toprağa, ruh ise geldiği kaynak olan Allah’a döner. Nitekim bir ölüm haberini öğrenmemiz üzerine okuduğumuz “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”(10) (Şüphesiz ki biz Allah’ınız, Allah’tan geldik ve O’na dönüceğiz) âyeti ile “Hayy’dan gelen Hû’ya gider” sözü, ruhun aslı olan Allah’a dönüşünü ifade etmektedir.

3- Her insan Allah’a ruhunu sunacaktır. Kalp, ruhun merkezini ifade ettiği için, hatta bazen ruh ile kalp eşanlamlı kullanıldığı için, ruhun Allah’a sunulması demek, aynı zamanda kalbin Allah’a sunulması demektir.

4- Yüce Allah, her insandan, sunacağı kalbin temiz ve parlak olmasını istemektedir. Bu dünya gurbetinde ruh/kalp emanetinin temizliğini muhafaza etmek insanoğlunun aslî vazifesidir. Nitekim, Kur’ân’da şöyle açıklanır: “O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selîm ile gelenler (o gün fayda bulur).”(11)
Ayetteki “selîm” kelimesi, ‘tertemiz’, ‘her lekeden arınmış’, ‘mânen sıhhatli’ demektir.
XVI. asrın şairlerinden Bağdatlı Rûhî (ö.1605) bu âyeti şiir diliyle şöyle ifade etmiştir: “Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler / “Yevme lâ yenfe’u”da kalb-i selîm isterler.”
Peygamber Efendimiz (sav) de, “Allah’ım senden kalb-i selîm isterim”(12) şeklinde dua etmiştir.
Peygamberimiz (sav), “Allah sizin şekillerinize ve suretlerine değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.”(13) buyurarak, Yüce Allah’ın ahirette kişinin kalp temizliğine ve parlaklığına bakacağına dikkat çekmiştir.

5- Yüce Allah, kişinin kalbine baktığında kendi Cemâlini, kendi güzelliğini görmek istemektedir. Çünkü Peygamber Efendimizin de bildirdiği gibi, “Allah Cemîl’dir, Cemâl’i sever.”
Tasavvufî şiirde ayna “tecellî-gâh”tır. Sevgilinin göründüğü, kendini gösterdiği yerdir. Tüm âlem, âlemdeki eşyanın, yaratılmışın her biri, insan, insan-ı kâmil, mümin, insanın gönlü, kalbi Allah’ın mazharıdır; göründüğü yerdir; yani aynadır. Ayna bütün bunların benzetilenidir; sembolüdür.

Sufilerce kalp, bir “ayna”ya benzetilmiştir. Kalp tecellî aynasıdır. Allah isim ve sıfatlarıyla gönülde tecellî eder. “Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim / Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim.” beyitinde, Allah’ın güzelliğinin Peygamber Efendimizin kalp aynasında görüleceği dile getirilmiştir.
Şeyh Sadi-i Şirazî, “Sen aynanı temiz tut. Paslı bir ayna, yârin cemalini nasıl aksettirir.”(14) diyerek müminlere kalp aynalarını temiz tutmalarını, günah paslarından arındırmalarını öğüt vermektedir.

6- Kalbin yaratıcısı ve sahibi olan Yüce Allah, o kalp aynasının nasıl temiz tutulabileceğini bildirmiştir. Buna göre; insanların kalp temizliğini sağlayabilmesi, Allah’ın Elçisine ve Allah’ın Kitabına uymakla; iman, ibadetler, salih ameller ve güzel ahlakla mümkündür.
İman ve irfan, dünya hayatında kalbin/ruhun, kaynağı ve sahibi olan Allah ile tanıştırılmasıdır.
İbadet ve salih ameller ise, kalbin/ruhun Allah ile buluşturulmasıdır ki bu onun huzurunu, kuvvetlenmesini ve temizlenmesini sağlar.

 



İlahi emirler, farz ve nafile ibadetler kalbi temizleyicidir. Bu hususta namaz ibadetini örnek verelim… Yüce Allah şöyle buyurur: “Namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir.”(15)
Peygamberimiz bu ayeti şöyle açıklamıştır: “Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirden her gün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?... İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde günahları siler.”(16)

Namaz gibi zikir de kalp aynasını parlatıcıdır. Peygamberimiz, “Her şeyin cilası vardır. Kalbin cilası da Allah’ı zikretmektir.”(17) buyurmuştur.
İlahi yasaklar, haram ve mekruhlar kalbi kirleticidir. Nitekim Peygamberimiz şöyle bildirmiştir: “Kul bir günah işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta yani kara bir leke vurulur. Şayet pişman olur, tevbe ve istiğfar ederse kalbi cilalanır, parlar. Böyle yapmaz da günah işlemeye devam ederse, o leke de artar ve neticede bütün kalbi kaplar. İşte Hak Teala’nın: ‘Hayır! Doğrusu onların işleyip kazandıkları (kötü) şeyler, kalplerinin üzerine pas (reyn) olmuştur.’ (18) ayetinin anlamı budur.”(19)

Notlar: 1- En’am, 94: “Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız. Yaratılışınızda ortaklarımız sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda göremeyeceğiz. Andolsun, aranız açılmış ve (tanrı) sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir.”
2- Zariyat, 15-19: “Şüphesiz ki Allah'a isyandan sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı. Geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.”
3- Kirman, İran’da bir şehirdir. Hububat, hurma bahçeleri ve üzüm bağları ile Basra’ya çok benzermiş. En fazla ve en iyi kimyon Kirman’da yetiştiği için oralarda kıymeti pek yokmuş.
4- Cilt: I, beyit nu: 3155-3200. 5- Fîhi Mâ Fîh, trc. Meliha Anbarcıoğlu, s. 285. 6- [Müslim, İman 147; Ebu Davud, Edeb 29; Tirmizî, Birr 61. Kütüb-i Sitte, hadis nu: 5218] 7- Şuara, 88-89. 8- Mesnevi Şerhi, c. III, s. 1481. 9- Müslim, Kader, 3. 10- Bakara, 156. 11- 26/Şuara, 88-89. 12- Tirmizî, Deavat 23; Nesai, Sehv 61. 13- Müslim, Birr, 34. 14- Rubailer ve İlk Gazeller, nu: 7. 15- Hud, 114. 16- Buhari, Mevakit 6; Müslim, Mesacid 282. 17- Beyhaki, Şuabü’l-iman, I, 396, 522. 18- Mutaffifin, 14. 19- Tirmizi, Tefsir 83; İbn Mace, Zühd 29.

 

ŞABAN KARAKÖSE

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize