Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 11:02:24 Yönetici 0 Yorum

AZ AMELLE DE CENNETE GİRİLİR

Hadis-i Şerif

Ebu Abdullah Cabir b. Abdullah el-Ensârî radıyallahu anhu anlatıyor: “Bir adam Resulullah sallallahu aleyhi veselleme:

- Ne dersiniz, farz namazları kıldığım Ramazan orucunu tuttuğum, helâl olanı helâl olarak kabul edip haram olanı da haram saydığım ve bunlara kendiliğimden bir şey katmadığım takdirde cennete girer miyim? Diye sordu. Efendimiz:
- Evet, cevabıyla mukabele etti.” (Müslim, İman, 16, 17, 18)

Hadisin önemi

Cürdanî Erbaîn şerhinde şöyle demiştir; bu hadisin dindeki mevkii, pek büyüktür. İslâmî hükümleri cem etmesi bakımından bu hadis, İslâm’ın merkezidir. Çünkü ameller ya kalbî ya da bedenî olarak başlıca iki kısımdır. Bu iki kısmın her biri ya helâl ya da haramdır. Kişi helâlleri yapıp haramlardan sakınınca bütün dinî görevleri yapmış ve cennete girmiş olur.

Açıklamalar

Peygamber Efendimize gelen ve: “Ne dersiniz, farz namazları kıldığım, Ramazan orucunu tuttuğum, helâl olanı helâl olarak kabul edip haram olanı da haram saydığım ve çekindiğim ve bunlara kendiliğimden bir şey katmadığım takdirde, cennete girer miyim?” diye soran adam,

İslâm’ın beş şartından olan zekât ile haccı zikretmemiş, Efendimiz ise bu suale “Evet” diye cevap vermiştir.

Bu durumda, soran şahsın zekât ve hac ile mükellef olmayacak derecede fakir olduğu düşünülebilir. Her ne kadar Haccın farz olması, zaman itibariyle son senelerde ise de zekâtın oruçtan bir kaç ay evvel farz kılındığı biliniyor.

“Bir de helâl olanları helâl olarak kabul edip haram olanı da haram saydığım ve kendiliğimden bir şey katmadığım takdirde” sözünü (Allah’ın her emrini yerine getirdiğim takdirde), diye anlamak imkânı vardır.

Kısaca, ya adamın zekât ve hac ile mükellef olacak imkânlara sahip olmadığı veya Allah’ın emrini yerine getirmeğe azimli göründüğü kabul edilmelidir. Yoksa imkânları müsait olduğu halde zekât vermeyen; haccetmeyen kişinin normal şartlar altında (doğrudan) cennete girmesi düşünülemez. Hazreti Ebubekir radıyallahu anhunun, zekât vermeyenlerle muharebe ettiği malumdur.

Hadis-i şerifte, ‘amel’in insanı cennete girdireceğini anlatır bir ifade vardır. Halbuki sahih rivayetlerle gelen bir hadiste Efendimiz:

- Hiç birinizi ameli kurtaramaz, buyurmuştu. Ashab-ı kiram:
- Seni de mi ya Rasulallah? Diye sormuşlar. Efendimiz:
- Evet, beni de! Ancak Allah Teâlâ’nın beni rahmetine daldırması başka…” buyurduktan sonra:
- Dürüst amel etmeye ve Allah’ın rahmetine, rızasına yaklaşmaya bakın. Sabah akşam tesbih ile ve gecenin bir kısmında ibadetle kulluğunuzu devam ettirin. Her halinizde olduğu gibi amellerinizde de iktisad ve itidal üzere bulunun, maksadınıza kavuşursunuz, buyurmuştu.

Aslında cennet, Hak Teâlâ hazretlerinin iman eden ve salih ameller işleyen kullarına bir ikram ve ihsanıdır. Yoksa adalet üzere hükmedilecek olursa hiç bir kulun, yaptığı ibadetle cennete hak kazanması bir tarafa, verilen nimetlerin şükrünü eda edebilmesi bile imkânsızdır.

Cenneti arzulayıp yolunu aramak...

Hz. Cabir radıyallahu anhu, bize cenneti arzulayan bir mümini haber veriyor. Mümin gelmiş, Hz. Peygambere, cennete girmenin yolunu ve cennete girmeye vesile olacak amelleri sormaktadır. Peygamberimiz de onu maksuduna ulaşıp matlubunu elde edeceği tarafa yönlendirmektedir. Bu gibi soru ve cevaplar, çeşitli münasebetlerle ve değişik metotlarla Hz. Peygamber ve Ashabı arasında çok kere meydana gelmiştir.

Mesela, Buhârî ve Müslim’in, Ebû Eyyûb el-Ensârî radıyallahu anhudan gelen rivayetlerine göre, bir adam Peygambere, bana, beni cennete girdirecek bir amelden haber ver, demiş, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de “Allah’a ibadet eder, ona ortak koşmazsın, namazını dosdoğru kılar, zekâtını verirsin, hısım ve akrabanı ziyaret edersin.” buyurmuşlardır.

Ahmed b. Hanbel’in rivayetine göre İbnul-Müntefik şöyle demiştir: “Arafat’ta Peygamberin yanına geldim ve ya Resulallah, size iki soru soracağım. Beni cehennemden kurtarıp cennete girdirecek şey nedir?" dedim. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Çok kısa, fakat manası çok büyük ve cevabı çok uzun bir soru sordun. O zaman iyi dinle!” dedi. Ve “Allah’a ortak koşmadan ibadet etmene devam et.

Farz olan namazı kıl, farz olan zekâtı ver, Ramazan orucunu tut, insanların sana yapmasından hoşlandığın şeyleri sen de onlara yap. İnsanların sana yapmasından hoşlanmadığın şeyleri sen de onlara yapma.” buyurdular.



Namazı terk etmenin hükmü

Namazı terk etmenin tehlikeli boyutları konusunda birçok hadis-i şerif vardır. Namazı; farz olduğuna inanmadığı için terk etmek küfür, tembellikten terk etmek ise küfre götüren sebeptir. Müslim ve diğerlerinin rivayet ettikleri hadis-i şerifte, kişi ile küfür arasındaki fark, namazın terkidir buyurulmuştur. Yani, namazın farz olduğunu inkâr ederek terk eden kişi ile kâfirlik arasında bir mesafe kalmamıştır, demektir.

Ahmed b. Hanbel ve Sünen sahiplerinin rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte, “Bizimle onlar (kâfirler) arasındaki sözleşme namazdır. Her kim (namazın farz olduğunu inkâr ederek) namazı terk ederse kâfir olur.” buyrulmuştur.

Tirmizî ve Hâkimin rivayet ettiklerine göre Abdullah b. Şekik el-Akilî, Hz. Muhammedin ashabı (ashabı kiram) namazdan başka hiçbir amelin terkini küfür kabul etmezlerdi, demektedir. Bu delillerden yola çıkarak namazı terk edenin hükmünü öğrenebiliriz. Bu durum terk ile beraber olan inanç ve sebebe göre değişir.

Şimdi, bu hususlara biraz açıklık getirelim: Şayet kişi, namazın farz olduğunu ve İslâm’ın temel esaslarından biri olduğunu inkâr ederek terk ederse bu kişi bütün Müslümanların ittifakıyla kâfir ve mürteddir. Bu kişi dilden kelime-i şehadeti söyleyip müslüman olduğunu iddia etse hatta namaz dışındaki diğer ibadetleri yerine getirse de yine daire-i İslâm’dan çıkmıştır. Bu kimseye mürted (dinden dönen) muamelesi yapılır. Cenazesi yıkanmaz, namazı kılınmaz, müslüman mezarlığına defnedilmez. Bu kişi ile müslümanlar arasında miras hakkı da cari değildir.

Şayet farz olduğunu kabul ettiği halde, tembellik ve umursamazlıktan ötürü terk ederse bu kişi fasık ve günahkâr olur.

Farzları yapıp haramları terk, kurtuluşun esasıdır

Numan radıyallahu anhu, Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme Allah-u Teâlâ’nın, “Elbette namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.” (Nisa; 103) kavli ile farz olan namazı kılmaya devam ederse, yine “Ramazan ayı insanlara yol gösterici doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyleyse sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.” (Bakara; 185) ayeti ile farz olan Ramazan orucunu tutarsa Allah’ın çizdiği helâl haram sınırlarında durur, helâli haram, haramı helâl saymaz, bilakis helâli helâl, haramı haram olarak kabul edip haramdan sakınır, vacip olan helâli de yaparsa; bütün bunları yapar, müstehap, nafile, mendup gibi başka şeyler yapmazsa herhangi bir cezaya çarptırılmadan, Allah katında kurtuluşu elde edip cennete girip giremeyeceğini sormaktadır.

Zira herkesin nihai arzusu zaten budur. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de ona içini rahatlatıp gönlünü ferahlatacak ve özlemini gerçekleştirecek bir şekilde cevap veriyor ve ‘evet’ buyuruyorlar. Yani, bu amel, kişinin cennete girmesi için yeterlidir.
Nasıl olmaz ki, Peygamberin bize haber verdiği bir hadisi kutsîde Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: “Bana yaklaşanlar farzları eda etmekle yaklaştıkları gibi başka bir şeyle yaklaşamazlar.”

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Allah’ın sınırlarını koruyan müminleri müjdele.” (Tevbe; 112)
Neseî, İbn Hibban ve Hâkim’in rivayet ettiklerine göre, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namazını kılan, Ramazan orucunu tutan, zekâtını veren, yedi büyük günahtan sakınan her kula, cennetin bütün kapıları açılır. Ve o kul istediğinden girer.” Sonra Peygamberimiz “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa; 31) ayet-i kerimesini okumuştur.

Bu konuda birçok hadis mevcuttur. Bir hadis-i şerifte “Helak edici yedi (büyük) günahtan sakının. Bunlar Allah’a ortak koşmak, sihir (büyü) yapmak, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, harp meydanından kaçmak ve iffetli mümin kadınlara iftira etmektir.” buyurulmuştur.

Hadis-i şerifin değişik bazı rivayetlerinde; ana-babaya asi olmak, yalan söylemek, yalancı şahitlik yapmak gibi hususlar mevcuttur. Yine; zina etmek, şarap içmek, sihir yapmak, iffetli kimselere zina iftirasında bulunmak, haksız yere adam öldürmek, faiz muamelesi yapmak, savaş meydanından kaçmak gibi hususlar büyük günahlardan sayılmıştır.



Hadisten Öğrendiklerimiz

•Farzları yapıp haramlardan sakınmak, cennete girmeye vesiledir.
•İbadet ve kullukta, orta yolu tutmalı. Ağır yüklerin altına girmemeli ve dürüst olmalıdır. Allah-u Teâla’nın rıza ve rahmeti hedeflenmelidir.
•İslâm dini kolaylık dinidir.
•Müslüman, açık sözlü, samimi ve güzel ahlaklı olmalıdır.
•Tembellik veya gevşeklikten ötürü namaz yahut orucu terk eden fasık (günahkâr) olur.
•Farzların yanında, nafile ibadetler de kişiyi Allah’a yaklaştıran sebeplerdendir.
•Hiç kimsenin helâli haram, haramı helâl yapma yetkisi yoktur.
Eğitim, öğretim ve tebliğde; kolay olanı almalı, müjdeci ve teşvikçi olmalıdır.

 

GÜLİSTAN

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize