Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 11:08:50 Yönetici 0 Yorum

KOMŞUYA VE MİSAFİRE İKRAM ET!

HADİS-İ ŞERİF

Ebu Hureyre radıyallâhu anhudan rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya faydalı söz söylesin veya sussun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, misafirine ikram etsin.”


(Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, 85, Hikak 23; Müslim, İman 74, 75; Tirmizî, Kıyamet 50; İbn Mace, Edeb 4.)

Konuşmadan önce düşünün!

İbni Hacer, Sahihi Buhârî şerhinde “Bu hadis, Peygamberimizin özlü sözlerindendir. Başlıca üç hususa dikkat çekmiştir. Fiilî ve kavlî güzel ahlâk prensiplerini ihtiva etmektedir” demiştir. Hadis-i şerifte Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem, İslâm ahlâkının üç önemli konusunu ele almaktadır.

Bunlardan birincisi; ya faydalı söz söylemek veya susmaktır. Dinimizde insanlara faydalı olmak esastır. İnsanlara faydalı olamayan kimse, başkalarına zarar vermemeye gayret edecektir.

Konuşmak isteyen kimse önce düşünmelidir. Söyleyeceği sözün kendisine veya başkasına fayda getirip getirmeyeceğine bakmalıdır. Faydalı ise söylemeli, değilse susmalıdır. Çünkü faydasız söz hem kendine hem de başkalarına zarar verir. Susmak suretiyle zarardan korunmak da bir faydadır.

Ağzımızdan çıkan her sözün hesabını vereceğimizi şu ayet-i kerime belirtmektedir: “İnsan ne söylerse mutlaka yanında, ağzından çıkanları yazan bir melek vardır.” (Kaf; 18)

Faydasız konuşmalar, çoğu zaman bizi günaha götürür. Manasını düşünmeden söylediğimiz bir söz, bizi Allah-u Teâlâ’nın rızasından uzaklaştırabilir, insanları birbirine düşürebilir. Unutmamalıdır ki büyük günahları hazırlayan da gereksiz ve faydasız konuşmalardır. Dilini tutan, kendini fenalıklardan korumuş olur.

“Kendisini ilgilendirmeyen işleri yapmamak, insanın iyi bir Müslüman olduğunu gösterir.” hadis-i şerifi, ne derin manalar ihtiva etmektedir. Yeri gelince doğru ve faydalı söz söylemek ise bir ibadet olur. Yerinde söz söyleyerek bir haksızlığı ortaya koymak, insana Allah rızasını kazandırır.

İyi ve hayırlı söz, insanı nasıl iyi ve güzele yönlendirirse kötü ve zararlı sözler de kötü yola ve zararlı davranışlara sevk eder. Bir defasında, Peygamber Efendimizin ağlamakta olan ashabına, gözyaşından veya üzüntüden dolayı azaba uğramayacaklarını, fakat dil yüzünden İlâhî azabı veya merhameti kazanacaklarını söylemesi (Buhârî, Cenâiz, 45) konumuzun önemini göstermektedir. Hz. Yunus Emre dilin insana neler kazandırıp neler kaybettirdiğini ne güzel anlatmıştır:

Dil ola kese savaşı
Dil ola kestire başı
Dil ola ağulu aşı
Bal ile yağ ede bir söz


Komşuya ikram ve iyilik

İkincisi; komşuya iyi davranmak ve onu hiçbir şekilde rahatsız etmemektir.

Hadiste zikredilen kaynakların bir kısmında, Resul-i Ekrem Efendimizin Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimselerin “Komşusuna ikram etmesini”, bir kısmında “komşusunu rahatsız etmemesini” tavsiye ettiği, bu hadiste ise “komşusuna iyilik etmesini” öğütlediği görülmektedir.
Komşuya yapılacak iyilik ve ikramların neler olduğu Peygamber Efendimize nisbet edilen bazı rivayetlerde tafsilatlı bir şekilde belirtilmektedir. Buna göre, şu davranışlar komşuya iyilik sayılmaktadır:

1. Borç veya ödünç bir şey isteyince vermek,

2. Yardım isteyince yardımına koşmak,

3. Hastalanınca ziyaret etmek,

4. Maddi sıkıntıya düşünce gözetip kollamak,

5. Mutlu günlerinde sevincine, kederli günlerinde üzüntüsüne ortak olmak,

6. Ölünce kabre götürüp defnetmek,

7. İzni olmadan, evinin bitişiğine, rüzgârını kesecek şekilde bina yapmamak,

8. Kokusu komşunun evine gidecek bir yemek yapınca ona da bir miktar göndermek,

9. Meyve alınca komşuya da hediye etmek, hediye etmeyecekse onu komşuya göstermemek, çocuğunun da o meyveyi dışarıda yiyerek komşu çocuğuna göstermesine meydan vermemektir. (İbn Hacer, Fethü’I-Bâri, X, 460; Edeb, 31)

 


Misafire ikram etmek

Üçüncüsü; misafire ikram etmektir. İslâm’ın ilk devirlerinde Müslümanlar çok fakirdi; büyük geçim sıkıntısı çekerlerdi. O zamanlar, misafire ikramda bulunmak, yolluğunu vermek farz kılınmıştı. Fetihler çoğalıp Müslümanlar rahat yaşamaya başlayınca, misafire ikram konusu eskisi gibi farz değil, Peygamberimizin bir sünneti olarak kabul edilmeye başlandı.

Ecdadımız, misafire ikram edilecek şeylerin aile bütçesini daraltmayacağı anlayışını ortaya koymak için “Misafir kendi kısmetiyle gelir” demişlerdir. Kendi yemeyip misafirine yediren, eli dar fakat gönlü geniş insanların, “Yeteri kadar ikram edemedim” diye üzülmemesi için de “Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer” demişlerdir.

Hâlâ köylerimizde, misafirlerin ağırlandığı özel Misafir Odası bulunmaktadır. Hali vakti yerinde olan köylülerimiz, tanımasalar bile, Allah’ın emaneti olarak gördükleri misafirlerini burada yedirir, yatırırlar. Misafirden para almayı asla düşünmezler. Geleneklerimizi bilmediği için para vermeye kalkanları da ayıplarlar.

Peygamber Efendimiz bu üç ahlâk esasından her birini ortaya koyarken “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa…” buyurmakla, bu konuların önemini belirtmek istemiştir. Esasına bakılırsa, Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimselerin yapması gereken davranışlar bunlardan ibaret değildir. Resulullah Efendimiz, bu üç tavsiyeyi tutan kimselerin mükemmel bir imana sahip olduklarını anlatmak istemiştir.

Peygamber Efendimiz, çok önem verdiği bazı konuları çoğu zaman, çarpıcı ifadelerle ortaya koyar. Bu hadiste de üç ahlâk esasını, imanın iki ana konusuyla destekleyerek sunmaktadır. “Müslüman olduğunu söyleyen kimse mutlaka bu üç esasa uysun” demektedir.

Ben Müslümanım, diyen kimse, misafirine iyilik ve ikram etmelidir. Çünkü İslâm Dini, insanların dayanışmasına çok önem verir. Denebilir ki İslâmiyet’in bütün emir ve yasakları, insanların birbiriyle yardımlaşmasını ve iyi geçinmesini sağlamak için ortaya konmuştur. Misafiri iyi karşılamak ve maddî imkânlar ölçüsünde ona ikramda bulunmak, bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir gereğidir.

Müslüman olmanın bir gereği de akrabasıyla ilgisini devam ettirmek ve onlara iyilikte bulunmaktır. Bu, ihmal edilmemesi gereken bir görevdir. Akrabalarıyla ilgiyi koparmak ve onlara kötü davranmak büyük bir günahtır. Akrabaya iyiliğin ölçüsü, onların yakınlık derecesine, ihtiyaç durumlarına, bizim de maddi gücümüze göre değişiklik gösterir. Amcalar, dayılar, teyzeler ve bunların çocukları, yakın akrabalardır.

Aç açık kalmışlarsa, onları doyurmak, giydirip kuşatmak şart olur!

Böyle muhtaç bir durumda değil iseler, zaman zaman kendilerini ziyaret etmek, elden geliyorsa müşküllerini çözmeye çalışmak, mektupla veya telefonla hatırlarını sormak, sevinç ve kederlerine ortak olmak, hiçbir şey yapılamıyorsa selâm vermek veya selâm göndermek suretiyle akrabalık ilgisini devam ettirmek gerekir.

Bir diğer ahlâk esası da insanlara faydalı sözler söylemektir. Faydalı söz söyleme imkânına sahip değilse susmaktır.

 

ENES AHMEDOĞLU

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize