Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 13:33:05 Yönetici 0 Yorum

ECDADIN İSLAM AHLAKI

Romen Diyojen ve Alpaslan

Bizans İmparatoru Diyojen (Romanos Diogenes), Türkleri Anadolu’dan atmak için ordusuyla Malazgirt Ovası’na doğru yürüyordu. Parayla asker toplamış, Hıristiyanlığın en büyük lideri sayılan Papa’dan yardım görmüştü. Kibirliydi. Ordusu yürürken uzun uzun baktıktan sonra gülüyor ve etrafındakilere:
- Dünyada benim ordum kadar kuvvetli bir ordu olabilir mi? Diye soruyordu. Etrafındakiler de gülüşüp cevap veriyorlardı:
- Asla İmparator Hazretleri! Siz ve ordunuz, Alpaslan’ı dize getireceksiniz.
- Öyle olacak. Alpaslan’ı atımın kuyruğuna bağlayıp sürükleyeceğim veya bir demir kafes içinde diyar diyar gezdireceğim!

1071 yılı Ağustosunun 25. (Cuma) günü, iki ordu Malazgirt Ovasında karşılaştı. Alpaslan’ın ordusu, düşman ordusunun dörtte biri kadardı. Fakat perva etmiyorlar, düşmanı yenmek, Anadolu’da İslam’ın hâkim olması ve “Ebedî yurt” edinmek için savaşacaklarını biliyor, Allaha güveniyorlardı.

Sultan Alpaslan farkı

Borular öttü, kösler vurdu, kılıçlar çekildi, atlar kişnedi. Tekbir sesleri, Malazgirt Ovası’nı uzun süre çınlattı. Savaş oldu, zafer Müslümanlara güldü. Ve kibirli İmparator Romen Diyojen, Sultan Alpaslan’a esir düştü.

Alpaslan, Romen Diyojen’i çadırına aldırdı ve sordu:
- Beni yakalasaydınız ne yapardınız? Romen Diyojen, utana sıkıla cevap verdi:
- Ya atımın kuyruğuna bağlar sürüklerdim veya bir demir kafese kilitleyip diyar diyar gezdirirdim. Tekrar sordu:
- Benim, size ne yapacağımı sanıyorsunuz?
- Ya boynumu hemen vurduracaksınız yahut da benim size yapmayı tasarladığım gibi demir kafese kapatıp şehir şehir dolaştıracak ve zaferinizle övüneceksiniz.

Sultan Alpaslan, yanındakilere döndü. İmparatoru işaret ederek,
- İşte aramızdaki fark, dedi. Sonra tekrar İmparatora baktı:
- Sizi serbest bırakacağım İmparator!
Romen Diyojen dondu kaldı. Verecek hiçbir cevap bulamadı. Yutkundu ve olduğu yere çöktü.
- Ne kadar büyük olduğunuzu şimdi anlıyorum, diyebildi.
İşte biz böyleydik!

Kim hayırlıysa o kazansın!

Büyük Selçuklu Sultanı, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin muzaffer kumandanı, Anadolu’yu İslâmlaştırma hareketinin lideri Alpaslan’ın bir suikast neticesi şehit olması, ona Cennet’in bütün kapılarını açmıştı ama bütün İslam âlemi’ni de mateme boğmuştu.
- Sahib-i Devlet öldü, yetim kaldık, feryadıyla yalnız insanlar değil, kalelerle kubbeler de ağlıyordu. O sırada bir teselli gibi Melikşah çıktı:
- Peygamber Efendimizin nurlu yolunda, Sultanımızın hareketi istikametinde, biz dahi şahadet şerbetini içinceye kadar yürümeye hazırız! Devlet elbette sahipsiz kalmayacaktır! Yanı başında Alpaslan’ın armağanı, büyük âlim, vezirlerin en şanlısı Nizamu’l-Mülk de vardı.
- Ey ümmet-i Muhammedi Feryad u figan ile zafer kazanıldığı, nerede görülmüştür? Sultanımız Alpaslan’ın vasiyeti üzere oğlu Melikşah’ı başımıza sultan eyledik. Buyurun, benim gibi siz de biat edin!

Artık Melikşah, Selçuklu sultanıydı. Babasının vakitsiz ölümü yüzünden inkıtaya (kesintiye) uğrayan Anadolu fethini tamamlayacak, İslam sancağını en sonunda Bizans’ın ortasına çakacaktı. Hedefi, İstanbul’u fethetmekti. Kendini bildi bileli bunun rüyasını görür, çocukluğunda oynadığı oyunların başında İstanbul’u fethetme oyunu gelirdi.

Artık Selçuklu sultanıydı. Koskoca ordular, göstereceği her hedefe tereddütsüz yürürdü. Çocukluğunda oyun yaptığı, gençliğinde rüyasını gördüğü fethi gerçekleştirip Efendimiz aleyhissalatu vesselamın methine mazhar olacaktı.

Bunu düşünüp dururken, bir yerlerden kopan haber, gülle gibi başına düştü:
- Kardeşiniz Tutuş, isyan üzeredir Sultanım; size ve ordularınıza meydan okumaktadır.

Va esefa! Bu da mı gelecekti başına? O neler düşünüyor, kardeşi nelerle uğraşıyordu. Fakat ne yapabilirdi ki?

Vaktiyle Kutalmış Bey de babasına karşı çıkmıştı. Sonra yapılan savaşta yenilmiş, geri çekilirken attan düşüp yaralanmıştı. Ölüm döşeğinde oğlu Süleyman’a söylediklerini, bizzat Süleyman’ın ağzından dinlemişti: “Oğlum Süleyman, beni iyi dinle: Tuttuğum yol hatalıydı. Alpaslan’a yardım edeceğime, onunla birleşip ezelî düşman Bizans’a karşı savaşacağıma, Alpaslan’la savaşıp Bizans’ın ekmeğine yağ sürdüm. Büyük günahımla ahirete gidiyorum. Allah günahlarımı bağışlasın. Vasiyetimdir, oğlum Süleyman, sakın intikam hislerine kapılma. Ben Alpaslan’a değil, kendi ihtirasıma mağlûp oldum.”

“Hizmet olmasa neyleyeyim saltanatı”

Kutalmışoğlu Süleyman, babasının vasiyetini tutup ordusuyla Alpaslan’a katılmıştı. Şimdi Anadolu’da bulunuyor, Anadolu fethini tamamlıyordu. Yakında Bizans’ın başı düşecek, İstanbul’un bütün kapıları açılacaktı. Çan susup burçlardan çağıl çağıl ezan sesleri yükselecekti. Fakat ah şu kardeşi...
- Vezirimiz, hocamız Nizamü’l-Mülk’e haber salınsın; müşkülümüz var, kendisini beklemekteyiz.

Az sonra Nizamü’l-Mülk geldi. Eli, aksakalının boğumlarındaydı. Haberi duymuş ve çok üzülmüştü. Melikşah, koca vezirini ayakta karşıladı:
- Bu ne hâldir, şanlı vezirim?
- Kötü bir hâldir Sultanım fakat bu, bütün sultanların başındadır. Kardeşiniz isyan üzere imiş, ordu toplayıp meydan okurmuş. Aynı dinden, aynı soydan gelmiş olanların kılıcın sivriliğinde buluşması ne kötü! Lâkin kaçınılmaz, çare yok, savaş olacak.
- Daha yumuşak bir yol bulmalı.
- Uğraşalım, elçiler çıkarıp ikna etmeye çalışalım. İcabederse ben giderim.
- Hayır, şanlı vezirim... Sen bize baba yadigârısın. Yalnız Selçuk ilinde değil, bütün dünyada namın söylenir. Kardeşimizin gözü dönmüş; korkulur ki sana zarar vere. En iyisi, bir name yaz. Bütün ikna kabiliyetini kullan. Kardeşimize istediği yerin valiliğini sevinerek vereceğimizi bildir.
- Onun gözü Selçuklu tahtında, Sultanım... Valilik neyler? Melikşah acı acı gülümsedi:

- Bu hâliyle Cennetmekân pederimizin vasiyetini çiğniyor. Allah’ım, şahitsin! Kardeşimizin bizden daha iyi hizmet vereceğine inansak billâhi tereddütsüz tahttan feragat ederiz. Gönlümüzde dine hizmet aşkı ve iştiyakı olmasa dünyanın bütün taç ve tahtlarına dönüp bakacak olan, namerttir!
    


Melik Şah’ın duası

Mektuplar yazıldı, elçiler gönderildi. Fakat Melikşah’ın kardeşinde bir değişiklik olmadı. Üstelik anlaşma isteklerini, Melikşah’ın korkusuna verdi.
- Er ise karşımıza çıkar, diye de haber gönderdi. Ve bir gün Selçuklu ordusu, Melikşah’ın komutasında harekete geçti. Şanla şerefle yürüdü, yürüdü.

Bir Cuma günü mola verildi. Cuma namazı eda edildikten sonra, Melikşah’la Nizamü’l-Mülk yan yana çöktükleri yerde, uzun uzun dua ettiler. Nihayet ayağa kalktıklarında Melikşah, mütebessim bir çehreyle veziri Nizamu’l-Mülk’e sordu:
- Şanlı vezirim, duanda Allah’tan ne diledin? Nizamü’l-Mülk, duasını birkaç cümlede özetledi:
- Cenab-ı Hakk’tan, bu savaşı sizin kazanmanızı, sizin galip gelmenizi istedim. ‘Ey Rabb-i Rahîmim! Melikşah kuluna zafer nasip eyle. Fetih yolunda yürürken önüne çıkan mânileri bertaraf et, yolunu aç, selamete çıkar.’ diye dua ettim. Ya siz?

Melikşah gülümsüyordu:
- Benim duam çok farklıydı, şanlı vezirim...
- Nasıl?
- Cenab-ı Hakk’a şöyle niyazda bulundum: ‘Yüceler Yücesi Rabbim! Senin dinine, Peygamberin sallallahu aleyhi vesellemin yoluna kardeşim benden daha iyi hizmet edecekse bu savaşta kardeşimi muzaffer et; yok eğer ben daha iyi hizmet edeceksem bu savaşta beni muzaffer et. Hangimiz hayırlı isek zafer onun olsun!

Nizamü’l-Mülk dayanamadı. Gözyaşları içinde Melikşah’ın ellerini öpmeye davrandı. Fakat Melikşah bırakmadı, omuzlarından tutup kaldırdı.
- Hayırlı olmayacaksam taht ne işime yarar, şanlı vezirim, diye fısıldadı.

Savaş oldu. Zaferi Melikşah kazandı. Hizmet yolunda kendi nefsine başkalarını tercih edebilen, bütün dünya nimetlerini dine hizmetin vasıtası olarak görebilen Sultan Alpaslan’ın şanlı evlâdı Melikşah zamanında, Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşadı. Şimdi, ondan yüzlerce yıl sonra dudaklarımızda Melikşah’ın meşhur duası dolaşmalı:
- Kim hayırlıysa, kim daha iyi hizmet edecekse o kazansın!

Bugün bizi yönetenler “Ben de ben!” bencilliğinden vazgeçip “Kim daha iyi ise o kazansın!” diyebilselerdi, Türkiye ne siyasî ne de ekonomik krizlerle boğuşmak zorunda kalırdı.


YAVUZ BAHADIROĞLU

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize