Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 13:36:56 Yönetici 0 Yorum

TABUTUNA HACİZ KONULAN SULTAN

Hanedan üyeleri sürgün edildiler

Tek suçu Osmanlı Hanedanı’ndan olmak olan 164 kişi, 3 Mart 1924’de çıkan yasa ile vatandaşlık haklarını yitirmiş, kadınlar için 10 gün, erkekler içinse 3 günlük süre zarfında vatanlarını terk etmeleri zorunlu kılınmıştı. Göç etmek zorunda kalan her bir Osmanlı hanedan üyesi, ömürleri boyunca çeşitli sıkıntılar çektiler. Açlıktan ölecek hale gelenler, intihar edenler, oradan oraya göç ederek hayatına devam etmeye çalışanlar, sıkıntılarından dolayı kızlarını yaşlı taliplerle evlendirmek zorunda kalanlar, çeşitli zor mesleklerde çalışanlar bunlardan yaşanılanların bir bölümüne örnek olarak zikredilebilir.

Oysa Osmanlı Hanedanından birisi vardır ki, Sarayı ve Sultan olma ünvanını da bırakıp gitmek zorunda kalmıştı. Bu kişi son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin Han’dan başkası değildi.

VI. Mehmed Vahidettin, 17 Kasım 1922’de İngiliz Zırhlısı “Malaya”ya binerek ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. İçinde bulunduğu durum, sonunun hiçte aydınlık olmadığını gösteriyor, canına kastedileceği haberleri kulaktan kulağa dolaşıyordu. Sultan Vahdettin vatanını terk ederken yanına tek devlet malı almaksızın, makbuzlarla tüm hazine eşyalarını teslim etti. Türkiye’den ayrılırken yanında şahsi parasından nakit olarak sadece elli bin Türk Lirası vardı.

Vatanını terk etmek zorunda bırakılan Sultan Vahdeddin han, İngiliz Zırhlısı ile önce Malta’ya gitti. Oradan çeşitli davetler aldı ve Hicaz, Cenova duraklarının ardından İtalya’nın San Remo kasabasına yerleşti.

Vahdettin‘in çile yılları böylece başlamış oldu. Yüzlerce yıl, cihana hükmetmiş bir hanedanın sultanı, ülkesini ve neyi var neyi yoksa bırakarak kaçmak zorunda kalmıştı. Ülkede kalan diğer aile halkını da yanına getirtmişti. Kadın efendiler, Kadın efendilerin nedimeleri, sultan hanımlar, bakıcıları, günlük işler ile ilgilenen hizmetçiler derken onlarca kişiden oluşan bir aileye bakmak, onların masraflarını karşılamak icap ediyordu. Herhangi bir gelirde yoktu.

Yokluk içinde geçen sürgün seneleri

Öncelikle çeşitli değerli eşyalar satıldı. Kadınefendiler, Sultanhanımlar şahsi pırlantalarını sattılar. Bu mücevherlerin satılması sırasında talihsiz bir hususta ortaya çıkmış oldu. Sultan Vahdettin’in kendi elleri ile taşlarını sökerek satmak istediği madalyaları da dâhil olmak üzere mücevherlerin ekserisi sahteydi. Bunca yıl saray kuyumcuları hanedan üyelerini kandırmışlardı. Sahip oldukları tüm variyetleri de artık böylece ellerinden gitmişti.

Sultan Vahdettin‘in sıkıntıları sadece yaşanan bu maddi sorunlardan ibaret değildi. Tüm bu yokluk içinde Sultan Vahdettin‘in eski kayın biraderi ve yaveri olan Zeki Bey, San Remo ve Monte Carlo kumarhanelerinde devamlı surette para harcıyordu. Artık o hale gelinmişti ki elde hiç maddi kıymete haiz bir şeyleri kalmamıştı. Tüm ihtiyaçlar, borçlanılarak karşılanıyordu.

Bu günlerde Sultan’ın çok sık ziyaretçileri oluyor, ailesine yeni katılanlarla yaşanan sıkıntılar iyice artıyordu. Hanedanın sürgünü döneminde, Fransa’nın Nice şehrine gitmiş olan Son Halife Abdulmecid Efendi’nin desteği, bu zamana kadar kendisini hiç göstermemişti. Hatta Sultan Vahdettin‘in, hanedanın taşınmazlardan oluşan haklarını almak için başvurmayı düşündüğü mahkemeler için bir şart vardı. Tüm üyeler seçilen bir kişiye vekâletini verecekti.

Hanedan reisi olarak Sultan Vahdettin bu girişimde bulunduysa da Halife Abdulmecid, Vahdettin‘i hanedan reisi olarak görmediğini söyleyerek reddetti.

    
Tabutuna haciz konuldu

Sultan Vahdettin Han, artık yaşlanmıştı. Çeşitli hastalıklar baş gösteriyordu. Zaten odasından pek çıkmıyordu. Nice’de kayın pederinin yanında yaşayan Sabiha Sultan‘dan bir haber geldi. Sultan Vahdettin‘in bir torunu olmuştu. Sultan Vahdettin kızının bu müjdesini aldıktan ve ” Adı Necla Olsun” dedikten kısa bir süre sonra, akşam yemeğinin hemen ardından vefat etmişti.

Sultan Vahdettin vefat etmiş, arkasında bıraktığı herkesi hüzne boğmuştu. Lakin yeni sıkıntıları da beraberinde gelmişti. Sultan Vahdettin vefat edene kadar bir umut ve belki bir menfaat beklentisinde olanlar, ona borç vermekten çekinmemişti. Lakin vefat ettiği haberi gelince tüm borçlular kapıya gelmiş ve borçlarının ödenmesini istemişlerdi. Fakat buna hiç imkân yoktu.

Ve olan oldu. Sultan Vahdettin’in tabutuna haciz konuldu. Bakkalından, kasabına, manavından hamalına kadar herkes hakkını istiyordu. Ödeme yapılana kadarda tabutun kaldırılmasına izin verilmiyordu.

Üçüncü Kadınefendinin nedimelerinden Afife Rezzemaza‘nın hatıratından anlattıklarına göre bu sıkıntılar içinde dahi Zeki Bey, Sultan Vahdettin için pek pahalı bir tabut yaptırmıştı. Üzerinde, “Türklerin Hakanı ve İslamların halifesi cennetmekân Vahidüddin-i Sadis bin Sultan Abdulmecid Han Hazretleri” ibaresi mevcuttu. Yine aynı hatırata göre Sultan Vahdettin‘in tabutu orada tam bir ay kalmıştır. Bütün köşkte, tüm katlarda artık sıcak havalarında etkisi ile kokan cesedin kokusu hissediliyor, kokudan durmak dahi sıkıntı teşkil ediyordu.

Bir ay kadar sonra, Sabiha Sultan ile Halife Abdulmecid Efendi‘nin gönderdiği bir miktar para ile borçlar ödenmeye başlanmıştı. Bir fırsatı bulunarak, Sultan Vahdettin‘in tabutu arka kapıdan kaçırılarak götürülmek zorunda kalındı.

     
Şam’a defnedildi

Sultan Vahdettin‘in tabutu çıkarılmıştı lakin nereye gömüleceği merak konusuydu. Aile bir İslam beldesi olan Suriye’ye gömülmesi taraftarıydı. O zaman neredeyse hiçbir Müslüman devlet, bağımsız değildi. Eski münasebetler sebebiyle Suriye’den bir jest olarak Sultan‘ın oraya gömülmesine müsaade olunabilirdi ve öylede oldu.

Damat Ömer Faruk Efendi, cenaze ile birlikte yola koyuldu. Töreni o organize etti. Şam’a götürüldü. Şam’a gelinmişti ancak gömüleceği yer yine merak konusuydu. Bu yer tespit edilinceye dek Sultan Vahdettin‘in tabutu, dedelerinin yaptırmış olduğu Yavuz Selim Camiinde, üzerine örtülmüş kıymetli kumaşlarla bir süre daha bekletildi.

Ömer Faruk Efendi, kayınpederine en uygun yeri arıyordu. Caminin bahçesinde bir yer kazıldı, talihsizlik yine Vahdettin‘e denk gelmiş kazıldığı yerden su çıkmıştı. Bir süre caminin avlusu dâhil ilgili yer, sular altında kaldı. Nihayet Sultan Vahdeddin Han gömülmüştür.

Ömer Faruk Efendi, hanımı Sabiha Sultan‘a yazdığı mektupta, “O’nun için pek uygun yer bulamadık, gönlüm hiç rahat değil, lakin yapacak bir şey yoktu, mecbur kaldım” diyecektir.

Şamlı Müslümanlar, Vahdettin için bir türbe yapacaklarını söylemişlerse de bu zamana kadar bu gerçekleşmemiş, bir mermer mezar taşı ile kaplanmıştır. Dedelerinin fethettiği topraklarda, çile dolu hayatının ardından, ancak bulabildiği o yerde mahzun ve yapayalnızdır Sultan Vahdeddin. Allah rahmet eylesin. (el-Fatiha)


SALİH KARTAL

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize