Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 14:33:40 Yönetici 0 Yorum

CEHENNEMLİKLER VE CENNET EHLİ-GâŞİYE SURESİ KISA TEFSİRİ -I-

Gâşiye Suresinin Mekki, yani Mekke-i Mükerreme'de nazil olduğu hususunda, müfessirlerin ittifak ettiğini İmam-ı Kurtubi tefsirinde zikretmektedir.

Yirmi altı (26) ayetten müteşekkil olan bu Sure-i Celile, ahiret ahvalinden bahsetmektedir. Cehennemin dehşetinden ve ahirette cehennemliklerin akıbeti ve vahim halleri haber verilmekte, cennetlikler ise müjdelenmektedir. Nu'mân İbn Beşîr (ra), Raaûlullah (sav)in Bayram ve Cum'a namazlarında A'lâ sûresi ile Gâşiye sûresini okuduğunu nakleder. Dolayısıyla belirtilen günlerde bunları Ğaşiye Sûresini okumak sünnet-i Resulullah’tır.
Allah-u Zülcelal, Gâşiye sûresinin ilk ayetinde şöyle buyuruyor:

“O her şeyi kuşatacak olan Kıyamet'in haberi sana geldi mi?” (Gâşiye, 1)

Kıyamet öyle vahim bir haldir ki, yaratılmış olan hiç bir şeyin kıyametten kurtulması veya kaçması mümkün değildir.
Ayet-i Celile'de geçen ‘ğâşiye’ kelimesi, Kuran-ı Azim'de ‘yüzleri kaplayan ateş’ veya ‘insan ve hayvanları kuşatan bela/azap’ anlamında kullanılmışsa da Elmalılı Hamdi Efendi, ‘kıyamet’ manasını tercih etmiştir. Nitekim, Ankebut suresi 55. ayetinde de ‘azabın sarıcılığından’ bahsetmektedir. Kıyamet ansızın geleceği gibi korku ve dehşetiyle, önceki ve sonraki tüm insanları ve mahlukatı kapsayacaktır.

“Yüzler var ki, o gün eğilmiş, zillete düşmüştür.” (Gâşiye, 2)

Bir insanın içinde bulunduğu halin en güzel yansıması yüzünden anlaşılır. Ruhi durumu insanın yüzüne akseder. Kıyamet gününün dehşetinden ve akıbetinin vahametinden bir takım insanlar korku içinde bulunacaklardır. Çünkü dünyadayken onlar mağrurdular, nefislerine yenik düşmüşlerdi.

Ancak, Hak ve hakikat ile karşılaştıklarında, mağrurluklarından ve enaniyetlerinden bir eser kalmayacaktır. Alçaklığın ve zilletin en büyüğünü yaşayacaklardır!

Kıyamet günü, Allah’a isyan eden bu kimseler için rüsvaylık yani, rezil olma ve pişmanlık günüdür. (1) Fahreddin-i Razi’nin, Hasan-ı Basri'den rivayetine göre aslında insanlar, Allah korkusundan dünyada böyle olmak zorundadırlar. Ne var ki nefis ve hevalarına dalıp şeytana uyduklarından, dünyada şakiler bu hallerde olmayınca, Cenab-ı Hak da onlara bunu kıyamet gününde, bir ceza ve azab olarak musallat etti.

“Çalışmış, yorulmuştur.” (Gâşiye, 3)

Ahirette zelil ve azaba müstahak olanların, dünyadayken hiç bir amel ve çalışmaları olmadığını mı zannediyoruz? Hayır, bilakis ayetin ifadesiyle onlar, dünyadayken çalışmışlar ve yorgun düşmüşlerdir. Tuttukları batıl ve sapık yoldan gitmişler, o yolu yüceltmek için çalışmışlardır.

Kuran-ı Hakim de yine; "De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi? Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı. İşte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız." (Kehf, 106) buyrulmak suretiyle, bu izahat desteklenmektedir.

Veyahut onlar, dünyadayken mal ya da makam mevki için ya da şöhret için çalışmışlardır. Ancak onlara bu amellerinin karşılığı olarak, hiç bir mükafat yoktur. Hatta bu hususta ‘Ne güzel okudu!’ desinler diye, Kuranı ezberleyen Hafız; ‘Cömerttir’ denilmesi için sadaka dağıtan zengin; ve ‘Cesurdur’ desinler diye savaşta ölenlerin, cehennemin ilk kabaracağı mahluklar olacağı, hadis-i şerifte haber verilmektedir. (2) Yani onlar, dünyadaki amellerinden hiç bir fayda görmeyeceklerdir. Zira onlar mükafatlarını bu dünyada almışlardır. İnsanların övgüsünü kazanmışlardır.

“Kızışmış bir ateşe girer.” (Gâşiye, 4)

Dünyadayken yaptığı amelleri boşa çıkanlar, kızışmış bir ateşe atılırlar. Onların akıbeti bellidir. Müfessirler, ateşin zaten kızgın olduğunu buradaki ‘kızışmış’ tabirinin muhtelif manalara geldiğini beyan etmişlerdir.
Ancak umumi kabul, cehennem ateşinin daha da kızdırılmış olacağı yada cehennemin öfkesinden kabaracağı anlamındadır. Yine, cehennem hakkında Kuran-ı Mecid’de "Az daha öfkeden çatlayacak." (Mülk, 8) buyrulmak suretiyle, bu mana daha da anlaşılır hale gelmektedir.

Efendimiz (sav) de cehennem ateşi hususunda şöyle buyurmaktadır: "Cehennem ateşi (miktarca ve sayıca) dünya ateşleri üzerine, altmış dokuz derece (kat) fazla kılınmıştır. Bunlardan her birinin harareti, bütün dünya ateşinin harareti gibidir. " (3)

“Onlara kızgın bir kaynaktan su verilir.” (Ğaşiye, 5)

Cehennem ateşine atılan o kimselere susuzluklarını ve hararetlerini giderecek, ferahlatan hiçbir şey verilmez, ancak, kızgın bir kaynaktan su verilir. Kurtubî (r.aleyh), tefsirinde bu suyun sıcaklığından bir katrenin dünyadaki dağların üzerine düşmüş olması halinde, dağları eritecek kadar kuvvetli olduğunu beyan etmiştir.

“Onlar için kuru bir dikenden başka yiyecek de yoktur.” (Ğaşiye, 6)

Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Darî; dikene benzeyen ‘sabır’ denilen bitkiden daha acı, leşten daha kötü kokan, ateşten daha sıcak, cehennem ateşinde bulunacak bir şeyin adıdır. Allah ona Darî adını vermiştir. (4) Kurtubi Tefsirinde bu ayetin izahatında beyan buyrulduğu üzere, bu kuru dikeni, hiç bir hayvan yememekte, son derece zehirli ve sert bir bitkidir.
Kuran-ı Azim'in muhtelif ayetlerinde, cehennemliklerin zakkum veya irin yiyecekleri haber verilmişken, burada da yiyecek olarak dari adı verilen, hayvanların dahi yemesinin mümkün olmadığı, son derece pis kokan ve zehirli bir bitkiden bahsedilmektedir. Bu ikisi arasında bir çelişki mevcut değildir. Zira cehennem tabaka tabaka olduğu gibi; cezalar da tabaka tabaka, insanların dünyadayken işlediği günahlara göre değişecektir.

“O da ne besler, ne de açlığı giderir. (Ğaşiye, 7)

Cehennem ehline verilen bu kuru diken ne onları besler, yani vücutlarının enerji ve besin ihtiyacını karşılar, ne de karınlarındaki açlık hissini bastırır. Karınlarının açlıktan guruldaması artarak devam eder. Böylece onların azabı katlandıkça katlanmış olur.
    

Bir önceki ayet nazil olduğunda Mekkeliler, "Bizim develerimiz dari adlı dikeni ile semirmektedirler" dediler. Hem yalan söylediler, hem de güya cehennemde semireceklerini iddia ettiler. Bunun üzerine bu ayetin nüzul olduğunu İmam-ı Kurtubi nakletmektedir.

“Yüzler de var ki, o gün nimetle mutludur. Yaptığından hoşnuttur. Yüksek bir cennettedir.” (Ğaşiye, 8-9-10)

O gün, nasıl bir takım yüzler dünyadayken yaptıklarından ötürü zelilseler, yine bir takım insanlar da dünyadayken yaptıklarının karşılığı olarak Allah'ın kendilerine verdiği nimetten ötürü mutludurlar.

Ehl-i cennet, dünyadayken yaptıklarından ötürü pişmanlık içinde de değildir. Allah'ın rızası için dünyada çalışmışlar, haram ve yasaklardan kaçınmışlardır. Heva ve heveslerini terk etmişler, şeytan ve nefislerine uymamışlardır. Onlar dünyada iken işledikleri amel-i salihlerinin karşılığını alacaklardır.

Üstelik onlar, dinleri için muhtelif baskılara maruz kalmışlar, bela ve musibetlere de sabretmişlerdir. Ahiret hayatı için dünya lezzetlerinden ve nimetlerinden de vazgeçmişlerdir.

Dünyadayken yaptıkları ibadet ve taat, o dehşetli günde faydasını göstermiş, meyveleri ortaya çıkmıştır. Burada zikrolunan yüksek cennetten kastın ne olduğu hususunda, ulemanın muhtelif rivayetleri mevcuttur. ‘Değeri yüksek cennet’ anlaşılabileceği gibi ‘yer olarak yüksek bir cennet’ de anlaşılabilir.

“Orada boş bir söz işitmez.” (Ğaşiye, 11)

Cennet ehlinin konuşmayacağı/işitmeyeceği boş sözler hususunda, müfessirler şunları sıralamışlardır: Hakk’ın inkarı ve küfre götürücü sözler, yalan, iftira, gıybet, sövme, malayani gibi anlamlar barındıran sözler gibi, Cennet ehlinin anlamsız veya batıl sözler ile uğraşmayacağı, Kuran-ı Azim'in pek çok ayetinde zikredilmiştir .

“Orada akan bir kaynak, yükseltilmiş tahtlar, konulmuş kadehler, dizilmiş koltuklar, yastıklar, serilmiş halılar vardır.” (Ğaşiye, 12-13-14-15-16)

Mevla Teala, kafirlerin hallerini ve azabını tasvir ettikten sonra, şimdi de müminlerin hallerini ve Cennet’in güzelliklerini bizlere beyan buyuruyor.

Cennetteki akar suların sayısı bir tane değildir. Ancak, bu pınar hiç bir zorlama olmadan akmaktadır. Elmalılı Hamdi Efendi’nin beyanına göre, bu pınar etrafına hayat mayası ve neşesi akıtmaktadır.

Cennetlikler için zeminden yükseltilmiş veya değeri çok yüksek olan tahtlar vardır. Kurtubi tefsirinde geçtiğine göre, bu tahtların yüksekliği Allah'ın nimetlerinin görülebilmesi için sema ile arz arası kadar olacaktır. "Kuşkusuz iyiler de karışımı kâfûr olan dolgun bir kadehten içerler" (İnsan, 5) ayetinde buyrulduğu gibi içi hoş kokulu içecekler ile dolu kadehler mevcuttur. "Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı her şey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız." (Zuhruf 71).

Burada cenneti düşünürken, hepimizin dikkate alması lazım gelen bir hadis-i kudsi mevcuttur: "Salih kullarım için ben, Cennet'te hiç bir gözün görmediği hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insan gönlünün hatırlamadığı bir takım nimetler hazırladım." (5) Bu hadis-i kudsî göz önüne alındığında, artık söyleyebileceğimiz pek bir şey yok. Çünkü hafsalamızın almadığı bir şeyi idrak etmemiz de mümkün değildir.

Gelecek sayımızda sure-i celilenin diğer ayetlerini tefsir etmeye çalışalım inşallah. Mevlay-ı Müteal, cümlemizi cennet nimetleri ile müşerreflendirirken, cehennem azabından bizleri muhafaza buyursun. (Amin)

Kaynaklar: 1- Müslim, İmâret, 17. 2- Müslim, İmâret, 152. 3- Tecrîd-i Sârih Tercüme ve Şerhi, c.9, 50. 4 Deylemî, Firdevs, c.II, 434.
5- et-Tâc, el-Câmiu li'l-Usül, fî ahâdisi'r-Rasul, c.V, 402.


AHMET OZAN ÖZBEKEN

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize