Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 14:36:28 Yönetici 0 Yorum

'FATİHA’ SURESİNİN KISA TEFSİRİ

MANASI

Hamd (övmek, övülmek); O, âlemlerin Rabbi, O Rahmân, Rahîm, O, âhiret gününün mâliki Allâh'ın (hakkı)dır. O'na mahsustur. İlâhî! Yalnız Sana ibâdet ve kulluk ederiz, sadece Sen'den yardım dileriz. Bizi doğru yola hidâyet eyle. Kendilerine bol bol nîmet verdiğin bahtiyarların yoluna ki onlar ne azıp sapmış, ne de gazabına uğramışlardır. (Duâmızı kabul eyle Allâh'ım! Âmin)

Dinimizin en kapsamlı ve en önemli ibadeti olan namazın her rekâtında Fatiha Suresi’nin okunması emredilmişse her müslümanın da bu surenin manasını bilerek namaz kılması hem bir ihtiyaç, hem de ilâhî mükâfatların kazanılmasına sebeptir.

Bu yüzden, tekrar tekrar okuyup tefekkür etmemiz gereken bu sureyi şerifin derin manalarını idrak etmeye çalışmalı ve namazlarımızda bu mana üzere okumaya çalışmalıyız. Allahu Zülcelâl, bizleri bu mübarek ayeti kerimelerin manası ve ruhuyla buluşup hakikî namazı kılanlardan eyleye… (Âmin)

AÇIKLAMA
(Tefsir)

Bu sûreyi şerif yedi ayettir. Kuranı Kerim bu sureyle başlar. Beş vakit namazın her rek'atında bu sûreyi okumak vâciptir. Bu bakımdan her namaz ehli müslüman, bu sûreyi günde kırk kere, hiç değilse on yedi kere okuyacak demektir.

Bu sûre, bize Allâh'ı sıfatlarıyla bildiriyor. Allâh'a nasıl îman ve ibâdet etmek lâzım geldiğini öğretiyor. Bizi dünya ve âhiret saâdetine götürecek yolu gösteriyor.

Şimdi bu âyetlerin mânâlarını kısaca açıklayalım:
“El-Hamdü; hamd” övmek demektir. Allah bütün kemâl (mükemmellik) sıfatları kendisinde toplanmış, eksik sıfatlardan ârî, her varlığın yaratıcısı olan Vâcibü'l vücûd'dur.

Rabb, burada Allâh'ın sıfatıdır, yaratıklarını terbiye eden, besleyip büyüten, istediği gibi kalıptan kalıba sokan, onlara yap, yapma diye tekliflerde bulunan, bazen sevindiren, bazen korkutan ve yavaş yavaş yetiştirip kemâle erdiren... Kısaca: Terbiyenin bütün gereklerine sahip olan, en kuvvetli ve en mükemmel bir terbiyeci (mürebbi) demektir.

Âlemîn: Âlemler, evrenler; canlı cansız, gördüğümüz ve görmediğimiz bütün varlık âlemi demektir.

Rahmân, burada Allâh'ın ikinci sıfatı olup ‘pek merhametli, sonsuz ve umûmî rahmet sahibi’ demektir.

Başka bir deyişle Rahmân; her mevcuda yaradılışının icap ettirdiği gayeye göre bir takım kabiliyetler veren, şahsının ve türünün yaşaması için gereken her şeyi hepsine birden -bunların isteyip istemediğine, çalışıp çalışmadığına, îmanlı veya îmansız olduğuna bakmayarak- vermiş olan ezelî, geniş, sonsuz rahmet sahibi demektir.

Binâenaleyh, Rahmân olması bakımından, Allâh'ın rahmeti o kadar geniş ve umûmîdir ki, hiç bir mevcut onun dışında kalamaz. Âlemde her şeyin ilk olarak varlığı da varlığın bekâsı da (devamı) yalnız Allah iledir. Her şeye varlık veren ve varlığını devam ettirecek nice nice nîmetler bağışlayan O’dur.

Bunları verirken sonsuz rahmetiyle tecelli ederek, canlıyı cansızdan, îmanlıyı îmansızdan ayırt etmemiştir. Yarattığı her mevcuda, yaşaması için gereken şeyleri daha önceden vermiştir. Çünkü Allah, Rahmân sıfatiyle muttasıftır. Rahmân, O'nun Esmâ-i Hüsnâ'sındandır (En Güzel İsimler).

Rahîm; çok merhamet edici demektir. Bu da, Allâh'ın üçüncü sıfatıdır. Bu da çok merhametli mânâsına ise de bu, daha husûsî bir mahiyettedir.

Allâh'ın Rahîm sıfatiyle muttasıf olmasından şunu anlıyoruz ki: Akıl ve iradeye, iyiyi kötüden seçmek kudretine malik olarak yaratmış olduğu insanlara, Allâh'ın, sonraki ahiret hayatında nîmetleri bir değildir ve bir olmayacaktır. Allâh'ın bu nimetlerine kavuşmak için her şeyden evvel, insanın iradesini sarfederek çalışması, Allâh'ın gösterdiği yoldan yürümesi şarttır. Herkes kazancına bağlıdır. Amma Allâh isterse onun bir amelini bin bir mükâfât ile de karşılar. Bu da Rahîm sıfatının gereğidir.

Mâliki yevmi'd dîn: Allâh, Din günü'nün Mâliki'dir. Bu da surede geçen Allâh'ın dördüncü sıfatıdır. Din günü, cezâ ve mükâfatın tahakkuk edeceği son gün, yani âhiret/kıyamet günü demektir.

Fâtiha'nın başında “Övmek, övülmek yalnız Allâh'a mahsustur” denildikten sonra, Allâh'ın bu dört sıfatının böylece arka arkaya getirilmesi, en yüksek saygı ile tâzimin, en ciddî bir övmenin neden dolayı Allâh'a has olduğunun hikmet ve mânâsını da açıkça göstermektedir.

Şimdi mânâ şu demek olur: “En yüksek hürmet ve tâzim, övmek ve övülmek yalnız Allâh'ın hakkıdır. Çünkü O, Rabbû'l Alemîndir. Çünkü O, Rah
    
mân'dır, Rahîm'dir. Çünkü O, Din Günü'nün Mâliki'dir.”

“Din Günü'nün Mâliki'dir” âyet-i celîlesi şunu da haber veriyor ki: Allâhu Teâlâ insanın yaptığı her iyi işi mutlaka âhirette mükâfatlandırır; fakat günâh işleyenlere de isterse adı ile muamele ederek cezâ verir, ister lütfuyla muamele ederek cezâlandırmaz. Çünkü Allah mutlak Mâlik ve Hâkim'dir, kendisine karşı işlenen bir günahı affetmek hususunda adâlet kaydıyla bağlı değildir.

İşte Fâtiha'nın ilk kısmında Allâh'ın: “Rabb, Rahman, Rahîm, Din Günü'nün Mâliki” olduğu böylece haber verildikten sonra, böyle bir Allâh karşısında kulun ne yolda hareket etmesi gerektiği de şöyle tâlim olunuyor:
İyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn: “İlâhî! Yalnız Sana ibadet ve kulluk ederiz, ancak Sen'den yardım isteriz. Bizi doğru yola, nîmetine eren, azıp sapmamış ve gazabına uğramamış olan o bahtiyarların yoluna hidayet et, o yolda götür.”

Fâtiha'nın bu âyeti, insana tam bir istiklâl ve hürriyet rûhu telkin etmektedir. Demek ki: Hakikî bir mü'min, yalnız Allâh'ına ibadet edecek, yalnız O'ndan yardım isteyecek, başka hiç bir kimsenin kulu kölesi olmayacaktır. İnsanın, kendisi gibi insanlara kulluk etmesi, kendi gibi bir insanı putlaştırması, onlardan merhamet dilenmesi insanlık asâletine yakışmayan bir zillettir. Fâtiha'nın bu âyeti bunu en beliğ, en veciz bir ifade ile telkîn etmektedir.

Bu âyetlerin tertibi de dikkate değer: "Allâh'ım! Yalnız Sana ibâdet ederiz, ancak Sen'den yardım isteriz" denilmekle Allâh'tan yardım istemenin evvelâ irâdesini sarfederek Allâh'a ubûdiyet ve kulluğunu yaptıktan sonra olabileceği anlatılmış oluyor.

Demek ki, Allâh'ın nîmetlerinden tamâmiyle faydalanabilmek, O'nun gösterdiği yolda yürümekle olabilecektir. "Yâ Rabb! Yalnız Sana ibâdet ve kulluk eder ve yalnız Sen'den yardım isteriz" demekle, evvelâ O'nun yolunda yürüyerek çalışacağımıza söz vermiş ve bu çalışmamızda yardım istemiş oluyoruz.
"İhdina's sırâta'l müstakîm: Yâ Rab! Bizi doğru yola hidâyet et, ilet."

Bu âyetle bundan sonraki âyet, Allâh'tan isteyeceğimiz yardımın ne olduğunu ve ne için yardım istediğimizi beyan ediyor, açıklıyor. Bunlardan anlaşılıyor ki: “Allâh'tan istenilecek en büyük yardım, Allâh'ın nîmetlerine eren mesut kimselerin yürüdükleri dümdüz ve dosdoğru yolu bize buldurmasıdır”. Bize o yolu göstermesi ve o yoldan yürütmesidir.

Allâh'ın birliğine ve O'ndan başka ibâdete lâyık bir İlâh olmadığına inanmış olan bir mü'min Allâh'tan daîma kendisini bu doğru yola hidayet etmesini isteyecektir. Çünkü Allâh'ın nîmetlerinden, dünya ve âhiret saâdetinden kıymetli ve daha yüksek bir şey yoktur. Bunlar da ancak bu doğru yolda yürümekle elde edilebilecektir. Bu doğru yolun Kur'ân, İslâm ve Peygamber'in (sav) gösterdiği yol olduğu söylenmiştir.

Görülüyor ki, bu âyetler bizi hayat yoluna irşad ediyor, Allâh'ın nîmetlerine nasıl erişebileceğimizi anlatıyor. İlim, san'at, irfan, medeniyet ve servet, bunlardan hepsi, bu dünyada insanların can attıkları nîmetlerdendir ve işte bütün bunlar, Allâh'ın gösterdiği doğru yoldan hiç sapmadan yürümekle elde edilebilecektir; bu âyetlerden anlaşılan hakikat budur. Şimdi Fâtiha Sûresi'nin genişçe bir meâlini, mânâsını verelim:

"Övmek, övülmek, en yüksek saygı ve tâzim, yalnız Allâh'ın hakkıdır. O'na mahsustur. O Allah ki, görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen, canlı ve cansız bütün varlık âlemini yoktan var ederek terbiye eden, yavaş yavaş yükselten, besleyip büyüten ve böylece her şeyi kemâline eriştiren mutlak kudret sâhibidir.

O Allâh ki, Rahmân'dır; çok merhametlidir. Yarattıklarının hepsine şahsını ve nev'ini muhafaza edecek her türlü kabiliyetleri, varlığını devam ettirebilmek için muhtaç olduğu her şeyi evvelâ hepsine eşit olarak vermiştir. Bunları verirken akıllıyı akılsızdan, îmanlıyı îmansızdan, çalışanı çalışmayandan ayırt etmemiştir. Her bir mevcut, istemeden ve kendi çalışması olmadan hayat nîmetine ve o nîmeti devam ettirecek diğer vasıtalara başvurmuştur.

O Allâh ki, Rahîm'dir; akıl ve irade ile başkalarından üstün kıldığı insanlara, sonraki ve hele âhiret nîmetlerini herkesin çalışmasına, kazancına, îman ve ameline bağlamıştır.

O Allah ki, dünyada hayır yolunu tutanları âhirette hayır ile mükâfatlandırmak; buyruklarına aykırı olarak şer yolunu tutanları da cezalandırmak kudretine sahiptir; âhirette herkesi, dünyadaki ameline göre cezâlandırmaktan âciz değildir. Kendisine karşı gelmiş olanların günahlarını affetmek de elindedir. İşte Allâh, böyle bir Allâh'tır.

Ey bu sıfatlarla muttasıf olan Allâh'ım! Sen birsin; yalnız Sana ibâdet ve kulluk ederiz ve işlerimizde ancak Sen'den yardım isteriz. Bizi doğru yola, nîmetine eren, azıp sapmamış ve böylelikle Sen'in gazabını üzerine çekmemiş olan o bahtiyar ve mes'ut insanların yoluna hidâyet et, o yola ilet, o yoldan yürüt. (Duâmızı kabul eyle Allâh'ım! Âmin.)"


GÜLİSTAN

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize