Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 14:37:00 Yönetici 0 Yorum

AYETLER IŞIĞINDA TEBLİĞ

İnsanlara en doğru yolu göstermek için gönderilmiş olan Kur’an-ı Kerim, yirmi üç yıllık bir zaman içerisinde, tarihte eşine rastlanmayan büyük bir inkılâp gerçekleştirmiştir.

Kur’an, hiçbir düzen ve hiçbir hukuk tanımayan sorumsuz fertlerden, kıyamete kadar her dönemde insanlara örnek olabilecek, derin bir hukuk anlayışına sahip bir topluluğun meydana gelmesini sağlamıştır. Bunu da insanlık tarihi açısından yirmi üç yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirmiştir. Bu kadar kısa bir zaman içerisinde yapılan bu değişiklikte en büyük âmil, şüphesiz ki, Kur’an’ın muhtevası, eşsiz üslûbu ve gönüllere nüfuz eden derin manasıdır.

Bunun yanında hak ve hakikati sunuş biçimi yani, irşad ve tebliğ metodu da bu inkılâbı gerçekleştirmesinde büyük rol oynamıştır. Bir ilaç ne kadar tesirli olursa olsun, hastaya uygun dozajda verilmezse bir faydası görülemez. Bunun gibi, Kur’an’ın getirmiş olduğu evrensel esaslar, ne kadar yüce ve değerli olursa olsun, insanlara münasip bir üslûp içinde anlatılmazsa bundan da istenilen fayda sağlanamaz.

İşte Kur’an, bu hususta nasıl bir yol takip etmiştir ki, az bir zamanda böyle bir başarıyı sağlayabilmiştir. Biz, burada Kur’an’ın insanları ikna etmede ve hakkı hakikati onlara ulaştırmadaki metodu üzerinde durup ayetler ışığında, Kur’an’ın öngördüğü yöntemleri açıklamaya çalışacağız.

Kur’an’ın tebliğ metodu

Kur’an, insanları nasıl ikna ederek, onlara Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ettirmeye çalışmıştır? Yine Yüce Allah, Kur’an’da koymuş olduğu prensipleri insanlara benimsetirken nasıl bir yol takip etmiştir? Bu hususta ortaya koyduğu deliller nelerdir? İşte, bu gibi sorulara ayetler ışığında cevap verildiğinde, Kur’an’ın irşad ve tebliğ metodu da ortaya çıkmış olmaktadır.

Kur’an’ın irşad metodunun en özlü bir şekilde şu ayette ifade edildiğini görmekteyiz: “(Ey Muhammed!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.” (Nahl,16/125)

Bu ayetteki “hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna, yani İslâm dinine çağır” ifadesi açık ve kesin bir emirdir. Ama kimlerin hikmet ve güzel öğütle Allah’ın yoluna çağırılacağı ayette belirtilmemiştir. Müşrikler, Kitap Ehli, münafıklar ve Müslümanlar, acaba bunlardan hangisi bu davetin muhatabıdır? Ayette mefulün zikredilmemesi, hitabın umumî oluşuna işaret etmektedir.(1) Kur’an, tek bir zümreyi hidayete çağırmak için değil, bütün insanları hidayete erdirmek için gönderilmiş bir kitaptır. O halde, bütün insanlar bu kapsama girmektedirler.

Allah yoluna hikmet ve güzel öğütle çağırmayı ve en güzel biçimde mücadele etmeyi emreden bu ayet, İslâm’daki tebliğ metodunu ortaya koymaktadır.

Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığına göre, Kur’an, hitap edilmek istenen insanları üç grup halinde değerlendirmekte ve bunların her birine ne şekilde hitap edilmesi gerektiği belirtilmektedir: 1. Allah yoluna hikmetle çağırmak. 2. Allah yoluna güzel öğütle çağırmak. 3. En güzel bir biçimde mücadele etmek.

1- Allah yoluna hikmetle çağırmak

Allah yoluna hikmetle davet edilecek olanlar, gerçeği öğrenmek isteyen, anlayışlı ve olgun insanlardır. Onlara karşı ancak kesin delillerle konuşmak doğru olur ki, o kesin delil de hikmettir. Nitekim ayette geçen hikmet kelimesi başlıca şu manaları taşımaktadır:

a) Doyurucu, ikna edici, aynı zamanda -karşısındaki insanların kültür seviyesine göre- bilimsel ölçüde delillerle davet etmek.
b) Gerçeği yansıtır mahiyetteki belgelerle davet etmek.
c) İnsanlara yarar sağlayacak, akıllara ışık tutacak vicdanlarını harekete geçirecek misallerle davet etmek.

    


2- Allah yoluna güzel öğütle çağırmak

Allah yoluna güzel öğütle davet edilecek olanlar ise sağlam karakterli, güzel huylu, iyi kalpli, zarif ve duyarlı bir vicdana sahip ve öğüt kabul eden insanlardır. Bu tür insanları Allah yoluna, güzel, tatlı, çekici ve doyurucu öğütlerle davet etmek gerekir. Çünkü bilgisiz, hikmetsiz, kaba davetle, taassupla hareket etmenin bir yararı olmaz. Ancak hikmet, tatlı dil gönülleri etkiler, insanları yumuşatır, yoldan çıkanları yola getirir.

3- En güzel bir biçimde mücadele etmek

En güzel bir biçimde mücadele etmek, daha ziyade dinî eğitimden uzak, yabancı kültürün tesiri altında kalıp dine, dindara saygı duymayan; üstelik yıkıcı, bozucu faaliyetlerde bulunan, inkârcı veya çok şüpheci inatçılara karşı yapılır. Mücadelenin günün şartlarını, sosyal yapının özelliklerini, muhatabın tutum ve dayanaklarını dikkate alarak sistemli, seviyeli, şuurlu bir şekilde yapılması gereklidir.(2)

Ayette geçen mücadele kelimesi ‘cedel’ kökünden ‘müfâale’ kalıbından mastardır. “Aşırı ölçüde tartışma”, “bir işi sağlam yapma”, “mücadele eden iki kişiden birinin diğerini fikren mağlup etmesi”, “güreşmek” ve “bir insanın arkadaşını sert yere düşürmesi” gibi manalara gelmektedir.(3)

Münakaşalardan müspet bir netice elde etmek oldukça zor bir iştir. Karşılıklı olarak bir takım fikirlerin çatışması sonucunda, genellikle yorgunluktan ve dargınlıktan başka bir şey hâsıl olmaz.(4) Bunun için Kur’an, karşı tarafla mutlak olarak mücadele yapmayı pek tavsiye etmemiş, ancak ille de mücadele etmek gerekirse en güzel şekilde yapılmasını istemiştir.(5)

Muhatabı kötüleyerek, onun şahsiyetini rencide ederek değil, ona karşı nazik ve anlayışlı davranarak hareket etmeyi, iyi bir netice elde edilmesi bakımından önemli saymaktadır.

Bu ayetten başka Kur’an’da, tebliğ metodumuzun nasıl olması gerektiğini açıklayan başka ayetler de vardır. O ayetleri de göz önünde bulundurarak Kur’an’ın ön gördüğü diğer tebliğ yöntemlerini şöyle açıklayabiliriz:

4- Şefkat ve merhametle davet etmek

Müslümanların merhametli olması, Kur’an’ın emrettiği bir husustur. Davetçi ise her Müslümandan daha çok merhametli olmak zorundadır. Başkalarına karşı şefkatli ve merhametli olmayan bir kişi, onların iyiliğini isteyebilir mi? Hâlbuki davetçi, insanların cehennem ateşinden kurtulup Allah’ın rızasına kavuşması için gayret sarf eden kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi başkaları için de sever.(6)

Kur’an’da Hz. Peygamber’in merhametli olması sebebiyle, insanların onun etrafına toplanmış olduğu, aksi halde katı kalpli olmuş olsaydı, etrafındakilerin dağılıp gitmiş olacakları belirtilmektedir. “(Ey Muhammed!) Sen, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.” (Al-i İmran, 3/159)

     


Bu ayet, davetçinin merhametli ve güler yüzlü olmasının önemi üzerinde durmaktadır. Soğuk ve katı yürekli insanlardan hiç kimsenin hoşlanmadığı bir gerçektir. Herkes, müsamahakâr ve güler yüzlü insanların etrafında toplanır.(7)

Güler yüzlü bir çehrenin ve tatlı bir çift sözün, her insan üzerinde müspet bir tesir bıraktığını kim inkâr edebilir? Hz. Peygamber’de güler yüz, müsamaha ve merhamet o kadar engindi ki, O’nun hiçbir kimseye bağırıp çağırdığı görülmemiştir. Enes b. Mâlik bu konuda şöyle demektedir: “Hz. Peygamber’e on sene hizmet ettim, bir kere dahi bana (canı sıkılıp) ‘of!’ demedi. Yaptığım bir iş için ‘niçin böyle yaptın veya şöyle yapsaydın’ demedi.”(8) İyilik ve müsamaha yönünden, Hz. Peygamber’in hayatı eşsiz örneklerle doludur.

Burada bir örnek vermek istiyorum: Bir gün İslâmiyet’e tam ısınmamış bir bedevî, Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek O’ndan bir şeyler istedi. Rasulullah da bu fakir adama yardımda bulundu. Adam kalkıp giderken, Hz. Peygamber ona: “Seni memnun edebildim mi?” dedi. Adam: “Hayır memnun değilim, bunlar da bir şey mi sanki!” diye söylendi.

Adamın bu nezaketsiz davranışına karşı orada bulunan Sahabîler, son derece kızdılar ve onun üzerine yürümek istediler. Hz. Peygamber, onlara durmalarını işaret ederek, evine gidip bu adama başka şeyler daha getirip verdi. Tekrar ona: “Şimdi seni memnun edebildim mi?” diye sordu. Adam da: “Evet yardımda bulundun, Allah, ehline ve aşiretine hayır versin” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona: “Öyleyse gel, biraz önce kızdırdığın insanlara bu memnuniyetini açıkla da sana olan düşmanlıklarını gider” dedi. Adam içeri girip Müslümanların huzurunda Hz. Peygamber’den memnun olduğunu belirtti.(9)

İşte, Hz. Peygamber’in bu ölçüdeki şefkat ve müsamahası, insanları İslâmiyet’e çekiyor ve onlara İslâmiyet’i benimsetmiş oluyordu. Bütün peygamberler, gönderildikleri insanlara karşı hep böyle merhametli ve müsamahakâr davranmışlardır. İşte, İslâm’ı insanlara anlatan her davetçinin de muhataplarına karşı bu derece şefkatli ve merhametli olmaya çalışması gerekmektedir.

(devam edecek)

Dipnotlar: 1-Âlûsî, Şihabuddin Mahmud, Rûhu’l-Meânî fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Azîm ve’s-Seb’i’l-Mesânî, Beyrut trs, XIV, 254. 2-er-Râzî, Fahruddin, Mefâtihu’l-Gayb, İstanbul 1308, V, 374; el-Beydâvî, Ebu’l-Hayr Abdullah b.Ömer b.Muhammed, Envâru’t-Tenzil ve Esrâru’t-Te’vil, İstanbul 1896, I, 686. 3-Rağıb el-İsfahânî, Müfredat, s. 87. 4-Saka, Şevki, Kur’an-ı Kerim’in Davet Metodu, Seha Neşriyat, İstanbul 1991, s. 206. 5-Bkz., Ebu’s-Suud, Mehmed b.Muhyiddin el-İmâdî, İrşâdü’l-Akli’s-Selim ila Mezaya’l-Kur’ani’l-Azim, İstanbul 1890, VI, 426. 6- Saka, age., s. 78. 7-Geniş bilgi için bkz., Zemahşerî, Ebu’l-Kasım Carullah Mahmud b. Ömer, el-Keşşaf an Hakaikı’t-Tenzil, Tahran trs, I, 474; er-Râzî, age., III, 81-85. 8-Buhârî, Edeb, 39; Ebu Davud, Vitr, 32; Edeb, 1; Tirmizî, Bir, 69; Ahmed b.Hanbel, a.g.e., III, 101, 124, 159. 9-İbn Kesir, Tefsir, II, 404; Bu konuda başka örnekler için bkz., Gazalî, İhya, III, 153-162.


PROF. DR. MEHMET SOYSALDI

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize