Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 14:39:58 Yönetici 0 Yorum

İYİLİĞİ YAYGINLAŞTIR; KÖTÜLÜĞÜ ÖNLE!

كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.” (1)

Ayetin geliş nedeni

Allah-u Teala, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem ümmetini, ümmetler içinde en hayırlı ümmet yapmıştır. Bunun sebebi, yine ayet-i kerimede açıklandığı üzere, “İyiliği emreden, kötülükten sakındıran” bir ümmet olmamızdan dolayıdır.
     


Sahabe-i Kiram’dan İkrime ve Mukatil’in dediğine göre, bu âyet, İbn Mesud, Ubeyy İbn Ka’b, Muaz b. Cebel ve Ebû Huzeyfe’nin azadlısı Salim hakkında nazil olmuştur. Bu zatlar, aynı zamanda Kur’an tilavetini bizzat Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemden alan Kur’an üstatlarıdır.

İki Yahudi olan Malik b. Dayf ve Vehb b. Yehuza, bu Sahabîlere dediler ki: ‘Bizim dinimiz, bizi kendisine çağırdığınız dinden daha hayırlıdır. Dolayısıyla da biz sizden daha hayırlıyız ve daha üstünüz.’ Bu sebeple, Allah-u Teala bu âyeti indirdi. (2)

Sahabe mesleği; Emr-i bil maruf…

Muhammed ümmeti, insanlık için en hayırlı ümmettir. İyiliği emreder ve kötülüklerden sakındırır. Bu, insanlığın değil, bizzat Allah-u Zülcelâl’in bu ümmete yakıştırmasıdır. Allah katında seçilmiş güzide Sahabelerin hayatlarını incelediğimizde; gözümüze ilk çarpan, gece abid, gündüzleri ise her birinin bir tebliğci, bir mürşit, bir yol gösterici olmaları idi. Yani, onların ibadet ve kulluk anlayışı, ferdi kurtuluşa yönelik değildi. Bunun aksine, hayatlarını idame ettikleri toplumun, bütünüyle İslâm’a göre şekillenmesi için tebliğde bulunurlardı ve bu uğurda, bütün gayretlerini sarf ederlerdi.

“Ma’ruf”; güzelliği, akıl ve nakille bilinen her fiilin adıdır. Zıddı ise “münker”dir. Maruf; şeriatin güzel görüp emrettikleri manasına da gelmektedir.

Kur’an-ı Kerim, güzel olan şeyleri “maruf” olarak vasıflandırmaktadır. “Emri bilmaruf” ise iyiliğin ve güzelliğin emredilmesi, yaygınlaştırılması, hakim kılınması manasındadır.

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimde şöyle buyurmaktadır: “Erkek ve kadın bütün müminler, birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları, Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir.” (3)

Sevban radyallahu anhudan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Her kim; iyiliği emreder, kötülükten nehyederse o, yeryüzünde Allah’ın halifesidir, kitabının da halifesidir, Resulünün de halifesidir.” (4)

Peygamberimizin vefatında, yaklaşık yüz on bin sahabe yaşıyordu. Bu sahabelerden ancak on bini Haremeyn topraklarında vefat etti. Geri kalanı, yeryüzünün çok değişik bölgelerinde ya şehit oldular ya da değişik sıkıntılarla pençeleşerek vefat ettiler. Ebu Zerril Gıffari, Rebeze çölünde kefensiz kaldı; Eba Eyyub el-Ensarî, İstanbul surlarının önüne defnedildi. Kimisi İspanya topraklarında, kimi Kafkaslarda, kimi doğu Türkistan’da, kimi Anadolu’da düştüler toprağa… Yani, Allah’ın rızasını kazanmak, sadece zikir çekerek, dualar okuyarak olmuyor. Yeri geldiğinde, yüce İslam dinenine hizmet için hicret de yapılacak. Yeri geldiğinde, emri bil maruf ve nehyi anil münkeri haykırmak için kefensiz de kalınacak.

Her Müslüman, kendi yaşadığı coğrafyada olup bitenlerden sorumludur. Bu sorumluluklarını yerine getirmesi için de olup bitenlerden haberdar olması lâzımdır. Emri bil maruf ve nehyi anil münker farziyetini yerine getirebilmesi için bu duyarlılık şarttır. Bu, namaz gibi oruç gibi farzdır. Eğer Emri bil maruf ve nehyi anil münker farziyeti ertelenirse Müslümanlar zillete düşerler ve Allah’ın şer kulları onlara musallat olur.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemden rivayet edildiğine göre: “Ümmetimden bir takım insanlar, günahkârlara yağcılık ettiklerinden ve ellerinden geldiği halde onları kötülüklerden menetmediklerinden, kıyamet günü kabirlerinden Allah’ın huzuruna maymun ve domuz suretlerinde haşredileceklerdir.” (5)

İşte, bu ve benzer zilletlerden kurtulup Müslümana yakışır şekilde izzetle yaşamanın mihenk taşını, iyiliği emredip kötülükten sakındırma oluşturmaktadır.

İyiliği emrederken üslubumuz nasıl olmalı?

İyiliği emredip kötülüğü men etmek, toplumu irşad etmek olduğundan, bu görev ifa edilirken her türlü kaba ve kırıcı davranışlardan sakınmak da gerekir. Bu görevin temelinde sevgi olmalıdır. Yine örnek, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemdir. Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem için şöyle buyuruluyor: “Sen (Ey Muhammed) Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” (6)

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem herkese yumuşak davranır, kaba ve katı hareketlerden hoşlanmazdı. İnsanlara yumuşak davranmaktan mahrum olanların, hayırdan da mahrum olacağını söylerdi.

Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Bir keresinde, Peygamberimizin huzuruna bir yahudi heyeti gelmişti. Bunlar huzura girince selam vermek için, ‘ölüm üzerinize olsun’ manasına gelen “Es-Sâmu aleykum” dediler. Ben bunu anladım ve: ‘Ölüm, Allah'ın gazabı, lâneti sizin üzerinize olsun’ dedim.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: ‘Aişe! Ağır ol, Allah her hususta yumuşaklığı sever, buyurdu.’ Ben: ‘Ey Allah'ın Rasulu, dediklerini işitmediniz mi?’ dedim. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem devamında şöyle buyurdular: ‘Evet, işittim, ben de ‘Ve aleykum’ (sizin üzerinize) dedim. Benim dediğimi işitmedin mi? Ben onlara iade ettim. Benim onlar hakkında duam kabul olunur. Fakat onların benim hakkımdaki dedikleri kabul olunmaz.” (7)

İlahi gazaptan sakınmak için…

‘Emri bil maruf’ toplumdan kalktıkça ‘münker’den sakındıracak kişiler, toplum içerisinde erirler. Bunun neticesi ise ibadetlerin, hayrın, güzelliğin emredilmediği bir toplumda, günahlardan sakındıracak kimseler kalmamasıdır. Emri bil maaruf ve nehyi anil münker terk edildikçe toplumda “Bana dokunmayan bin yılan bin yaşasın” denilecek, dokunulmayan zulüm yılanları ejderha olacak, dokunmak değil yutmaya başlayacak, “Her koyun kendi bacağından asılır” denilenlerin sayısı artıkça asılan günah/haram koyunları yüzünden, her şey kokuşacaktır.

“Beme lazım” düşüncesi yüzünden; hak, hukuk, adalet, merhamet ve hürmet ortadan kalkacak, insanlar birbirlerini hayra, güzele değil; günaha, harama, isyana çağıracaktır. Emri bil marufun unutulduğu yerlerde, insanlar sadece dünyevi kaygılar ve hayatlar ardına düşecekler, analar babalar çocuklarını ahirete, namaza, ibadete değil; dünyaya, makama, mevkiye çağıracaklar. Genel manasıyla bugün Müslümanların durumu da üç aşağı beş yukarı, maalesef budur.

Yeman radyallahu anhudan rivayet edildiğine göre, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Nefsim kudret elinde bulunan Allah-u Teala’ya yemin ederim ki, elbette iyiliği emredecek ve mutlaka kötülükten menedeceksiniz ya da yakında Allah-u Teala sizlerin üzerinize, kendi tarafından bir azap gönderecektir. Sonra, siz ona dua edeceksiniz de dualarınız kabul edilmeyecektir.” (8)
    


Evet, bir toplumda “Emri bil maruf ve nehyi anil münker” yapılmadığında, toplum ahlakı erozyona uğrar. Bir toplumun ahlakı bozulduğunda ise orada artık her türlü kötülük basitleşir, sıradanlaşır. İşte, bütün bu konuşma ve bozulma, iyiliğin yaygınlaştırılmaması, hakim kılınmaya çalışılmaması yüzündendir.

Bir toplum doğru yoldan saptığında ise Allah-u Teala’nın gazabı mukadderdir. Görünür görünmez, her türlü zarar ve ziyan o toplumun üzerine yağacaktır. Böyle bir toplum bir felaket demektir. Kimse orada yaşamak istemez. Öyleyse içinde bulunduğumuz toplumun, içinde yaşanır bir toplum olmasını istiyor ve Allah-u Teala’ya hakiki kul olmak istiyorsak, iyiliği hakim kılmaya çalışmalı ve kötülüğü daia önlemeye çalışmalıyız.

Dipnotlar: 1- Al-i İmran, 110. 2- Muhammed Ali Es-Sabuni; Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat, c. 1, s. 421. 3- Tevbe, 71. 4- Deylemi, Firdevs, c. 3, s. 586. No: 5834. 5- Ruhu’l Beyan, c. 2, s. 74. 6- ÂI-i İmran, 159. 7- Buhârî, Edeb. 8- Tirmizi, Fiten, 9.


ABDÜLBAKİ TOPAL

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize