Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 14:55:32 Yönetici 0 Yorum

‘KALBİNE SOR!’

Vâbise b. Ma’bed radıyallahu anhu

Esed oğullarından olan Vâbise b. Ma’bed, kabile temsilcilerinin akın akın Medine’ye gelip Müslüman olduğu, Hicretin dokuzuncu yılında,
kabilesinden 10 kişilik bir grupla Medine’ye gelerek Müslüman oldu. Esedoğulları Heyeti geldiğinde, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, sahabe efendilerimiz ile birlikte Mescid-i Nebevî’de bulunuyordu. Heyet içeri girince selam verdi. Heyetin sözcüsü söze başladı:
- Ya Rasulellah! Biz şahadet ederiz ki Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şahadet ederiz ki sen onun kulu ve elçisisin.

Esedoğulları, kendilerine herhangi bir davetçi gitmediği halde, İslam’ın yayılmaya başladığını görünce, İslam hakkında bilgi toplayıp onun uyulması gereken biricik yol olduğunu görerek Müslüman olan kabilelerdendir.

Ashab-ı Suffe

Esedoğulları İslam’ı kabul ettikten sonra, bir süre daha Medine’de kalıp İslam hakkında bilgi edindiler. Memleketlerine gitmeye karar verdiklerinde, onlardan bazıları geri dönmeyip Medine’de kaldı. Vâbise b. Ma’bed, bunlardan biriydi. Allah Resulu sallallahu aleyhi vesellem onu, Suffe Ashabı’nın yanına yerleştirdi. İlim aşkı ile dopdolu olan Vâbise efendimiz, sürekli Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme soru sorarak, aydınlanmaya gayret etti.

Bu gayretini bizzat kendisi, şöyle anlatmaktadır: “Bir gün, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin yanına gittim. Niyetim, iyilik ve kötülük hakkında hiçbir şeyi atlamadan, Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme sorup öğrenmekti. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin yanına vardığımda, yanında bir grup insan vardı. Bir tehlikeden dolayı, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemi koruma altına almışlardı. Aralarını varıp Allah Resulüne ulaşmaya çalıştım. Oradakiler:

- Allah Resulünden uzak dur ey Vâbise! Dediler.

- Beni bırakın, onun yanına varmak istiyorum. O, yanına yaklaşmayı en çok istediğim insandır, dedim. Beni fark eden Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem yanındakilere:

- Vâbise’yi bırakın gelsin, buyurdu. Sahabeler bana yol açınca Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem:

- Yaklaş ey Vâbise! Yaklaş ey Vâbise! Buyurdular.

‘İyilik ve kötülük nedir, kalbine sor!’

Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme yaklaştım, yanına gidip oturdum. Dizimi dizine dayadım. Daha hiçbir şey söylemeden:

- Ey Vâbise! (Sen) Soracak mısın, yoksa ben mi haber vereyim? Dedi.

- Siz haber verin ya Rasulellah!

- Bana iyilik ve kötülüğü mü soruyorsun?

- Evet.

Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, eli ile göğsümü sıvazlayarak:

- Ey Vâbise! Kalbine sor. Kendine sor. İyilik, nefsin (aleyhine de olsa) mutmain olduğu şeydir. Kötülük ise kalbini rahatsız eden şeydir. İnsanlar sana fetva verseler de böyledir, buyurdu. Bunu üç kere tekrarladı.” (İbn Manzûr, Muhtasar, 5/124; Beyhakî, Delâilu’n-Nübüvve, 6/292.)
    


İlim, amel ve aşk

Asr-ı Saadet atmosferi içinde yetişen, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin rahle-i saadetlerinden geçen bütün sahabe efendilerimiz gibi Vâbise efendimiz de ilim, amel, ihlâs ve sevgiyi birleştirmeyi başarmıştı. Yalnızca şu rivayet bile, bu gerçeği anlamamız için yeterlidir:
Ebu Raşid el-Ezdî anlatıyor: “Zaman zaman Vâbise b. Ma’bed’in yanına giderdim. Ne zaman yanına gitsem Kur’an’ın, önünde açık olduğunu görürdüm. Bazen, Kur’an okurken, onun yapraklarını ıslatıncaya kadar ağlardı. Bir gün yanına gittiğimde ona:

- Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme bir şey sordun mu? Dedim.

- Ey Ebu Raşid! Hiçbir şey bırakmadan, her şeyi ona sordum. Hatta tırnaklardaki kirin hükmünü bile sordum. “Kir, rahatsız edecek kadar varsa temizle, yoksa öylece bırakabilirsin” buyurdu, dedi.” (Müsned, 4/228; İbn Manzûr, Muhtasar, 26/236.)

Kolaylaştırır, zorlaştırmazdı

Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin bu yöndeki emir ve sünnetine uyan sahabe efendilerimiz, hep kolaylaştırıp zorlaştırmamışlar, her zaman güzele giden yolun üzerindeki dikenleri kaldırmışlardır. Vâbise radıyallahu anhu efendimiz de böyleydi.

Hilal b. Yesaf anlatıyor: “Rikka bizi ziyarete gelmişti. Bir gün, yanındaki arkadaşlarıma:

- Buralarda, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin sahabelerinden biri var mı? Diye sordu.

- İstersen Vâbise b. Ma’bed radıyallahu anhunun ziyaretine gidelim, dedim.

Birlikte Vâbise b. Ma’bed radıyallahu anhunun ziyaretine gittik. Gittiğimizde asasına dayanmış, namaz kılıyordu. Ona; sükûnet, vakar ve güzel bir hal hâkimdi. Başında kulaklarını da sıkı sıkı kaplayan bir takke, üzerinde kumaştan, tozlanmış bir cübbe vardı. Bastona dayanarak namaz kılması hepimizin dikkatini çekmişti. Namazını bitirince, selam ve hal hatırdan sonra:

- Namaz kılarken niçin bastonuna dayanıyordun? Diye sorduk. Şu cevabı verdi:

- Ümmü Kays binti Mıhsan’den duydum: “Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, yaşlanıp biraz kilo alınca mescide, namaz kılarken dayanmak için bir baston koydu.” (İbn Manzûr, Muhtasar, 26/236.)

Fitneden çok korkardı

Vâbise radıyallahu anhu anlatıyor: “Hz. Osman’ın halifelik döneminde, Kûfe’de bir ev yaptırmış, orada oturuyordum. Bir ara, öğlen sıcağında evde otururken kapı vuruldu. Biri içeri girmek için izin istiyordu. Kapıyı açtığımda, Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anhuyu gördüm. Şaşırdım:

- Bu öğlen sıcağında niçin geldin, önemli bir şey mi oldu? Dedim.

- Gün bitmek bilmiyordu. Kendi kendime, gidip biri ile sohbet edeyim, dedim. Aklıma sen geldin, dedi.

Oturup uzun uzadıya konuştuk. Birbirimize Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem ile yaşadığımız anılarımızı, onun sözlerini aktardık. O bana Allah Resulünden şu hadisi nakletti: “Karanlık bir fitne gelecek. O gün; yatan oturandan hayırlı olacak, oturan ise ayaktakinden hayırlı olacaktır. Ayaktaki yürüyenden, yürüyen biniciden, binici sürücüden daha hayırlı olacaktır.”

- Bu ne zaman olacak ey İbn Mes’ud? Diye sordum.

- Kişi arkadaşından emin olmadığı zaman fitne zamanıdır, dedi.

- O zamana ulaşırsam, ne yapmamı tavsiye edersin?

- Elini, dilini tut, evinde kal! (İbn Manzûr, Muhtasar, 26/235.)
     


İbn Mes’ud radıyallahu anhunun fitne ile ilgili bu hadisini hiç unutmuyordum. Hz. Osman öldürülünce, kalbim yerinden uçup gidecekmiş gibi oldu. Hemen bineğime binerek Şam’a gittim. Orada Hureym b. Fatik’e rastladım. Konuyu ona anlatınca:

- Kendinden başka ilah olmayan Allah aşkına, ondan böyle bir hadis duydun mu? Diye sordu.

- Kendinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki, bu hadisi bana söyledi, dedim.

- Kendinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki, o hadisi ben de duydum, dedi.” (Ebû Dâvud, Fiten ve Melâhim, 2)

Öğrenmeye karşı çok istekli olan Vâbise b. Ma’bed, hayatı boyunca sürekli sorarak öğrenmeye devam etti. Öğrendiklerini hem yaşadı hem çevresindekilere anlattı. Hadis rivayetinde (yanlış yapmak korkusuyla) hassas olduğundan, yalnızca birkaç hadis rivayet etti.


ABDULLAH KARA - DR. ELİF HİLAL KARA

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize