Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 14:56:19 Yönetici 0 Yorum

İRBAZ B. SâRİYE -RADIYALLAHU ANHU-

Amr b. Abese, Ebu Zerr gibi bir vesile ile dışarıdan Mekke’ye gelip Müslüman olanlardan olan İrbaz b. Sâriye’nin İslam’a girişi hakkında fazla bilgimiz olmasa da Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem Mekke’de işkence görmemesi için onu da diğerleri gibi Müslüman olduktan sonra, İslam’ın temel ilkelerini anlatarak, memleketine geri göndermiştir.

Mekke’den ayrılan İrbaz, memleketine döndükten sonra, orada İslam’ı anlatarak pek çok kişinin, özellikle gençlerin Müslüman olmasına vesile oldu. Bu şekilde memleketine gidenler, Hayber’in Fethi sırasında ve sonrasında Medine’ye gelmişlerdi. İrbaz b. Sâriye de muhtemelen bu zamanlarda kabilesinden yedi gençle birlikte Medine’ye gelerek, Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme biat etti.

Bu heyette bulunan Utbe b. Abd anlatıyor: “Yedi kişilik bir heyetle, Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme gittiğimizde hepimiz gençtik. Heyetin en küçüğü ben, en büyüğümüz ise İrbaz b. Sâriye idi. Allah Resulüne biat edip Müslüman olduğumuzu bildirdik.”

Suffe Ashabı

Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme biat ettikten sonra geri dönmeyip Medine’de kalan İrbaz b. Sâriye, Suffe Ashabının arasına katılarak, Allah Resulünden ilim irfan öğrendi. O güne dair anılarını naklederken şöyle der: “Allah Resulü aleyhissalatu vesselam, bir cuma günü, bizim yanımıza geldi. O sırada bizim başımızda sarık vardı. Bize şöyle buyurdu: “Sizin için gizlenen şeyi bilseydiniz, çektiğiniz sıkıntıdan dolayı bu kadar üzülmezdiniz. Fars ve Rum beldelerini, (bir gün) mutlaka fethedeceksiniz!”

Cihad Meydanlarında

Hayber Fethine katılan İrbaz b. Sâriye o günü şöyle anlatır: “Hayber Kalesi komutanı, inkârcı, haddini bilmez biriydi. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem ile tartışmaya girdi. Ona:

- Ey Muhammed! Merkeplerimizi kesmeniz, meyvelerimizi yemeniz, kadınlarımıza vurmanız, sizin için caiz midir? Diye, sert bir şekilde sordu.
Onun bu sözlerine kızan Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem: “Ey (Abdurrahman) İbn Avf! Atına bin, onlara doğru gidip, ‘Cennete ancak müminler girebilir’ diye seslen, buyurdu.

Sonra, bize namaz için toplanma emri verdi. Namaz kıldıktan sonra: “Sizden biri, koltuğuna oturup ‘Allah, Kur’an’da bulunanın dışında herhangi bir şeyi haram kılmadı’ diyebileceğini mi sanıyor? Hayır! Vallahi ben size sürekli vaaz ettim. Birçok şeyi emrettim, birçok şeyi de yasakladım. Allah, izinsiz olarak Ehl-i Kitab’ın evlerine girmeyi size helal kılmadı. Kadınlara vurmayı, meyvelerini yemenizi de…’ buyurdu.” (Ebu Davud)

İrbaz b. Sariye’nin attığı tohum Süleymoğulları toprağında neşv-ü nema bularak, pek çok kişinin Müslüman olmasına vesile oldu. Süleymoğullarının ileri gelenlerinden Kays b. Nüşbe’nin İslam’ı kabul etmesi ile davet hareketi daha da büyüdü. Memleketine dönen Kays b. Nüşbe, bütün Süleymoğullarının Müslüman olmasına vesile oldu.

Ağlayan yedi kişiden biriydi

Tebük Seferine katılamayacağı için ağlayan yedi kişiden biriydi. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem sefere katılmak için onlara binek veremeyince ağlayan bu yedi kişiye, Yamin b. Umeyr, Hz. Abbas ve Hz. Osman tarafından binek temin edilince sefere katıldılar.

Bu seferdeki anılarından birini şöyle anlatır: “Savaşta da, barışta da Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin kapısında nöbet tutar, kapının önünden hiç ayrılmazdım. Tebük Seferinde bir gece, bir işim çıktı ve onu halletmek üzere gittim. Döndüğümde, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem ve yanındakiler akşam yemeğini yemişler, geriye hiçbir şey kalmamıştı. Benim geldiğim sırada, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, eşi Ümmü Seleme ile benim geldiğimi fark edince, ‘Geceden beri nerede idin?’ diye sordu. Ben de niçin ve nereye gittiğimi anlattım. O sırada Cuayl b. Sürâka ve Abdullah b. Mağaffel yanımıza geldi. Onlar da benim gibi bir şey yememişlerdi. Üçümüz de açtık. Allah Resulü hemen Ümmü Seleme’nin yanına gitti ve ondan bizim için yiyecek bir şeyler istedi. Ancak onun yanında da yiyecek bir şey yoktu. Bunun üzerine Bilal’e seslendi:

- Yiyecek bir şey var mı?

- Hayır, bütün yiyecekleri bitirdik.

- İyice bak, belki bir şey bulursun.

Bilâl-i Habeşî radıyallahu anhu, heybeyi alarak iyice silkeledi. Heybenin içinden hurmalar birer ikişer döküldü. İçinde tam yedi tane hurma vardı. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem hurmaları alıp bir tabağa koydu ve elini hurmaların üzerine tutarak Besmele çekti. Sonra bize dönerek, ‘Besmele ile yiyiniz!’ buyurdu. Üçümüz, hurma tabağının başına oturarak yemeğe başladık. Ben hurmaları yiyor, çekirdeklerimi diğer elime koyuyordum. Doyduktan sonra elimdeki çekirdekleri saydım, tam 54 taneydi. Arkadaşlarım da benim gibi yapmış, yaklaşık 50 tane hurma yemişlerdi. Yemekten kalktıktan sonra tabağa baktığımızda, yedi hurma halen tabakta duruyordu.

Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem Bilal’e, ‘Onları al, heybene koy!’ buyurdu. Gece biz, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin çadırının etrafında nöbet tutarken, o teheccüd namazı kılıyordu. Sabah namazını kıldıktan sonra çadırına döndü. Bir süre sonra çadırın önüne çıktı. Biz de etrafına oturduk. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem:

- Kahvaltı yaptınız mı? Diye sordu. Ben içimden:

- Hangi yiyecekle? Dedim.

Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, yemek için Bilal-i Habeşî’ye seslendi. Bilal, aynı hurmaları bir tabağa koydu. Bu kez on kişiydik.

Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem bize:

- Besmele ile yemeğe başlayın, buyurdu.

Hepimiz yiyip doyduktan sonra, tabakta halen yedi hurma vardı. Bunun üzerine, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem: “Eğer Allah’tan utanmasaydım, Medine’ye dönünceye kadar, sizden bu hurmaları yemenizi isterdim” buyurdu.

Medine’ye döndüğümüzde, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, bu hurmaları bizi karşılayan çocuklara dağıttı.”

    

İlmi

Suffe’de ilim tahsili sırasında, Allah Resulü aleyhissalatu vesselama hizmet ederken, onu gözleyerek pek çok şey öğrendi. Allah Resulü’nün vefatından sonra ise ondan ve diğer sahabelerden duyduklarının bazısını rivayet ederek, bize kadar ulaştırdı.

Uzun bir ömür yaşayan İrbaz b. Sariye, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin vefatından sonra Hımıs’a yerleşti. Burada insanları aydınlatır, onlara ilim irfan öğretirdi. İnsanlar diğer sahabe efendilerimiz gibi ona da giderek ilminden ve feyzinden istifade ederlerdi.
Sünnete uyun, bidatlerden kaçının!

Hücr b. Hücr anlatıyor: “Bir gün, İrbaz b. Sâriye’ye giderek:

- Seni ziyarete, hal ve hatırını sorup ilminden istifade etmeye geldik, dedik. Hal hatır faslından sonra bize şunları anlattı:

- Bir gün, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem sabah namazını kıldırdıktan sonra bize dönerek çok duygulu bir konuşma yaptı. Gözlerimiz yaşla, kalplerimiz korku ile doldu. Ona:

- Ya Rasulallah! Bu veda konuşması gibiydi. Bize ne yapmamızı tavsiye edersin? Diye sorduk.

- Size Allah’tan korkmayı, Habeşli bir köle bile olsa onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ediyorum. Benden sonra yaşayanlar, pek çok anlaşmazlığa şahit olacaklar. O zaman sünnetime ve hidayete ulaştıran Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine uyun! Bütün gayretinizle onu yerine getirmeye çalışın. Din adına sonradan uydurulanlardan sakının. İyi bilin ki! Din adına sonradan uydurulan her şey bidattir. Her bidat de sapıklıktır. (Ebu Davud, Darimi, Zehebi)

Onlar ilmi, sadece öğrenmiş olmak için değil bilakis hayata geçirmek için öğrenirlerdi. İrbaz b. Sâriye anlatır: “Bir gün Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin şöyle dediğini duydum: ‘Bir adam eşine su verirse bundan dolayı sevap alır.’ Hadisi duyunca hemen eşimin yanına gittim. Ona su verdim, sonra da Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin bize anlattığını ona anlattım.” (Müsned)

Melek ile konuşması

İrbaz b. Sâriye anlatıyor: “Bir gün, Dımışk Mescidi’ne gittim. İki rekât namaz kıldım. ‘Allah’ım! Yaşım geçti, kuvvetim tükendi, artık benim ruhumu al!’ diye dua ettim. O sırada yanımda, dünya güzeli bir genç vardı. Daha önce ondan daha güzel birini görmemiştim. Bana:

- Bu nasıl dua böyle? Diye şaşkınlıkla sordu.

- Peki, ne diyeyim?

- Allah’ım! Amelimi güzelleştir, ecelimi bana ulaştır, diye dua et!

- Sen kimsin?

- Müminlerin kalbinden hüznü çıkaran, Rebâil’im! Sonra da dönüp gitti. Bir daha da onu gören olmadı.”

Zühdü

İbn Ubeyd anlatıyor: “İrbaz b. Sâriye’nin şöyle dediğini duydum: ‘Ebu Necih, şöyle yapmış denilmeseydi, bütün malımı Allah rızası için bağışlar, sonra da Lübnan vadilerine gider, ölünceye kadar orada ibadet ederdim.”

Hz. Muaviye, Mikdad radıyallahu anhuya ganimet malından bir merkep verdi. Bunu duyan İrbaz b. Sâriye radıyallahu anhu:

- Ne senin onu almaya hakkın var, ne de onun bu merkebi sana vermeye hakkı var. Şu an elinde bir ateşi taşıdığını görür gibiyim, dedi.

Durumun farkına varan Mikdad radıyallahu anhu, merkebi hemen geri verdi.

Abdülmelik zamanına kadar yaşayan İrbaz b. Sâriye radıyallahu anhu, Hicretin 75. yılında Hımıs’da vefat etmiştir. Allah-u Zülcelal razı olsun ve bizi onun bereketinden mahrum etmesin. (Âmin)


ABDULLAH KARA – DR. HİLAL KARA

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize