Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 14:58:44 Yönetici 0 Yorum

SUÇ SUÇU DOĞURUR

Şüphesiz münafıklar, sadece toplumu fitneye sürüklemek için fitne çıkarmazlar. Kimi zaman yanlış işler yapar, bedelini ödemeye cesaret edemez, cezadan kaçıp kurtulmak için fitne çıkarır. Bu hususta Efendimiz zamanında yaşanan oldukça dikkat çekici bir hırsızlık vakası vardır.

Katâde b. Numân radıyallâhu anhu anlatıyor: “Akrabalarımızdan Übeyrik’ın; Bişr, Büşeyr ve Mübeşşir adında üç oğlu vardı. Bunlardan Büşeyr münafıktı. Fırsat buldukça gizli gizli söylediği şiirlerle Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemi hicveder, kendini gizlemek için şiirini başkalarına nispet ederdi. Bazı bedevilere çeşitli hediyeler alır, onlar da buna karşılık:

- Falan şöyle söyledi, filan böyle söyledi, diyerek Büşeyr’in söylediği şiirlerle Efendimizi hicvederlerdi. Ancak sahabeler şiirleri duyunca kimin sözü olduğunu anlar:
- Vallahi bu şiirleri mutlaka şu ahlaksız insan söylemiştir, derlerdi. O bu sözleri reddeder:
- Kimden ne duysanız “Bunu İbn Übeyrik söyledi” mi diyeceksiniz? Diye karşı çıkardı.

Bunlar, cahiliye döneminde de İslâm’dan sonra da yokluk-yoksulluk içinde yaşayan bir aileydi. İnsanlar onlara hurma ve buğday vererek yardım ederlerdi. Büşeyr bununla yetinmedi…

Hırsızlıklarını başkasına yüklediler

Bir ara, Şam’dan Medine’ye bir tüccar gelmişti. Yağ ve beyaz un gibi yiyecekler satıyordu. O zamanlar, halkın yiyeceği genelde hurma ve buğdaydı. Zenginler ince beyaz un satın alarak halka karşı farklılıklarını gösterip gururlanırdı.

Şam’dan gelen bu tüccar pazara gidip ununu satmaya başladı. Onun geldiğini haber alan amcam Rifea b. Zeyd adamdan bir deve yükü un aldı. Aldıklarını kılıç, zırh gibi silahların olduğu ambara götürüp koydu. O günlerde, gece bir hırsız, gizlice amcamın ambarına girip un ve silahlarını çalmıştı. Durumu fark eden amcam sabahleyin büyük bir telaş içinde yanıma geldi:

- Yeğenim bilsen bu gece başıma neler geldi! Biri ambara girmiş, bütün un ve silahları çalmış, dedi.

Hemen kalkıp ambara gittik. Etrafı iyice araştırıp bir ipucu bulmaya çalıştık ama sonuç alamadık. Ortada bu işi kimin yaptığını gösteren bir delil yoktu. Olaydan haberdar olanlar:

- Bu işi yapsa yapsa, Übeyrik’in oğulları yapmıştır. Zira bu gece evlerinde ocak yandığını fark ettik. Ziyaretlerine gittiğimizde, evlerinde bir miktar un gördük, dediler.

Kendilerinden şüphelendiğimizden haberdar olan Übeyrikoğulları paniğe kapılmıştı. Tevbe etmek yerine, suçlarını örtmek için başka bir suç işlemişlerdi. Suçu üzerlerinden atmak için aldıkları silahları gizlice götürüp Lebid adında bir Yahudi’nin evine koymuşlar.

Übeyrikoğulları hakkında söylenenleri duyunca hemen yanlarına gittik. Olanları anlattık:
- İnsanlar hakkınızda “böyle böyle” diyorlar dedik. Ancak onlar sözlerimizi yalanladılar. Yanlışlarına yeni yanlışlar eklediler.

- Vallahi, biz bunu, arkadaşınız Lebid b. Sehl’in yaptığını düşünüyoruz, diyerek, suçu o Yahudi’nin üzerine atmak istediler. Hâlbuki Lebid kimseye kötülüğü dokunmayan güvenilir bir insandı. Hakkında söylenen iddiayı duyunca çok kızdı. Silahını kaptığı gibi Übeyrikoğullarının karşısına dikildi.

- Ben mi hırsızlık yapmışım?! Vallahi ya gerçeği söyler, hakikati ortaya çıkarırsınız ya da şu kılıçla aranıza dalar, hepinizi öldürürüm, diye bağırdı. Adamlar korktu.

- Bilmiyoruz, biz de bu işi senin yaptığını başkalarından duyduk. Belli ki sen yapmamışsın, diyerek adamı sakinleştirdiler.

Biraz daha araştırınca şüphelerimiz Übeyrikoğullarında yoğunlaştı. Zira un torbası delinmiş, yere dökülen unlar amcamın evinden Übeyrikoğullarının evlerine kadar gidiyordu. Yere dökülen belli belirsiz un izi, onların evinde kalmamıştı. İzi takip etmeye başladık. İz, bizi Yahudi Lebid’in evine götürdü. Evi aradık. Zırh Yahudi’de çıksa da hırsızlığı Übeyrikoğullarının yaptığı belliydi. Bundan emin gibiydik. Amcam bana:

- Yeğenim Allah Resulüne gidip durumu anlat! O buna bir çözüm bulur, dedi.
- Olur, diyerek oradan ayrılıp Mescid-i Nebevî’ye gittim. Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme:
- Ya Resulallah! Bazıları bizi rahatsız ediyor. Amcam Rifea b. Zeyd’in ambarına girip silah ve yiyeceklerini çalmışlar. Yiyecek önemli değil ama silahlarımızı bize getirsinler, dedim. Efendimiz:

- Tamam, bu konu ile ilgileneceğim, buyurdu. Benim şikâyetimi duyan Übeyrikoğulları işi daha da ileri götürüp suçlarını örtmeye kalkıştılar. Üseyrim b. Urve adındaki saygın bir akrabaları ile konuşup bir şekilde suçsuzluklarına ikna ettiler. Onun vasıtası ile diğer akrabalarını da aldatıp kendilerini savunmaları için harekete geçirdiler.
    


Yemin ettiler

Akrabalarından bir grup insanı toplayarak hep birlikte Efendimizin yanına gittiler:
- Ya Resulallah! Katâde b. Numân ve amcası, aramızdan birilerine, onların bu işi yaptıklarına dair ikna edici bir delilleri olmadan iftira atıyorlar. Hâlbuki bu insanlar iyi halli güvenilir kimselerdir, diyerek bilmeden hırsızları savundular. Yeminler ederek Efendimizi yanılttılar. Onlar ayrıldıktan sonra Efendimizin yanına gittim. Bana:

- Sen delil ve ispatın olmadan, iyi halli ve güvenilir oldukları söylenen şu kişileri hırsızlık ile mi suçluyorsun? Buyurarak sitem etti.

Çok üzüldüm. Allah Resulüne şikâyette bulunup bu duruma düşmektense malımın bir kısmını kaybetmeyi diledim. Mahzun bir şekilde oradan ayrılıp eve gittim. Beni fark eden amcam hemen yanıma geldi:
- Yeğenim, ne yaptın? Diye sordu. Olanları ve Efendimizin bana söylediklerini tek tek anlattım. Amcam beni teselli etti:

- Üzülme Allah bize yardım eder, dedi. Dediği gibi de oldu. Çok geçmeden olay hakkında, “Şüphesiz biz sana kitabı insanlar arasında Allah’ın gösterdiği şekilde hüküm veresin diye hak ile indirdik. Sakın hainlerin savunucusu olma.” (Nisâ; 105-113) ayetleri nazil oldu.

İnen ayetler gerçeği ortaya çıkarınca çalınan silahlar, Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme getirildi. Silahları alan Efendimiz, onların Rifea b. Zeyd’e teslim edilmesini emretti. Silahları alıp sevinç içinde amcama götürdüm. Amcam yaşlıydı. Uzun yıllar putlara tapmıştı. Bu yüzden, İslâm’a gönülden bağlanamamıştı. Hatta münafıklardan biri olarak kabul ediliyordu. Benim de samimi Müslüman olup olmadığı konusunda endişelerim vardı. Silahları götürünce:

- Yeğenim onları geri götür! Hepsini Allah için bağışlıyorum, dedi. Bundan sonra onun samimi bir Müslüman olduğu konusunda şüphem kalmadı.

İnen ayet-i kerime ile gerçek yüzü ortaya çıkan Büşeyr, Allah’ın tavsiyesine uyarak tevbe etmek yerine küfrü seçti. Gizlice Medine’den ayrılarak, Mekke’deki müşriklerin yanına kaçtı. Orada Sülâfe’in evine konuk oldu. Hakkında Nisâ Sûresi 115-116 ayetleri indi. Mekke’ye kaçıp Sülâfe’nin evine konuk olduğunu duyan Hassân b. Sâbit söylediği şiirle onu ve onu konuk eden Sülâfe’yi kınadı. Şiirlerden haberdar olan Sülâfe çok rahatsız oldu. Sinirle eve gitti. Büşeyr’in eşyalarını aldığı gibi kapının önüne fırlattı:

- Sen bana hayır getirmedin! Senin yüzünden Hassân b. Sâbit’in şiirlerinin hedefi oldum, diye çıkıştı. Orada da rezil olan Büşeyr kimsenin yüzüne bakamaz hale geldi. (Tirmizî, İbn Manzûr, Vâhidî)


DR. ELİF HİLAL KARA – ABDULLAH KARA

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize