Hz. Peygamber İslam Büyükleri Tarih Kıssa Kuran'ın Işığında Sahabeden Esintiler
2016-03-23 15:06:15 Yönetici 0 Yorum

ABİD VE MÜFESSİR SAHABE “EBU SA’LEBE”

Künyesi ile meşhur olduğu için isminin ne olduğu konusunda ihtilaf edilen Ebu Sa’lebe’nin asıl isminin Cürhüm b. Naşib olduğu söylenmektedir. Yemen’de bulunan Huşeyn kabilesinden olan Ebu Sa’lebe, İslam’ın Yemen’de yayılmaya başladığı sırada, İslam ile yakından ilgilendi. Müslüman olmaya karar verince, Hayber’in Fethinden bir süre önce, Medine’ye gelip Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemi dinleyerek Müslüman oldu.

Müslüman olduktan hemen sonra, Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem ve Müslümanlarla birlikte Hudeybiye’ye gitti. Orada Allah Resulüne biat ederek, uğrunda ölmeyi göze aldığını gösterdi.

Bundan sonra, İslam ordusuna katılarak Hayber’e gitti. Orada Yahudilerle kahramanca savaştı. Hayber’deki günlerinden bahseden Ebu Sa’lebe radıyallahu anhu, oradaki bir anısını şöyle anlatmaktadır: “Ordu bir yerde mola verdiğinde, sahabeler yamaçlara ve vadilere dağıldılar. Onların dağıldığını gören Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem:

- Sizi böyle yamaçlara ve ovalara dağıtan şeytandır, buyurdu.

Bundan sonra ordu konakladığında, hiç kimse dağılmadı. Birbirlerine yaklaşarak oturdular. Bu manzarayı görenler onu şöyle anlattılar:

“Büyük bir örtüyü üzerlerine örtseniz, onları kuşatırdı.”

Hayber’in Fethinden sonra, İslam ordusu ile birlikte Medine’ye geri dönen Ebu Sa’lebe, Suffe’ye yerleşerek, burada Allah Resulü ve diğer sahabe efendilerimizden İslam’ı öğrendi. Öğrendiklerini hemen hayata geçiren Ebu Sa’lebe, sahabelerin abidlerindendi.

Davetçî

Hudeybiye ve Hayber’den döndükten sonra da İslam’ı öğrenmek için büyük bir gayret gösterdi. Ebu Sa’lebe’nin gayretini gören Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, Hayber Savaşından döndükten sonra onu, kabilesini İslam’a davet için memleketine gönderdi. Memleketine gidince, gece gündüz insanları İslam’a davet etti. Onlara İslam’ı, Müslümanları ve Allah Resulünü, Müslüman olduklarında ne kadar güzel vasıflarla donanacaklarını, kötülüklerden kurtulacaklarını anlattı. Putlara tapınmanın, içinde bulundukları halin yanlışlarını gösterdi. Onları ikna ederek, kardeşi Ömer b. Cürhüm dâhil, pek çok kişinin Müslüman olmasına vesile oldu.

Davet faaliyeti bitince Medine’ye geri dönen Ebu Sa’lebe radıyallahu anhu, Allah Resulü’nün feyzinden istifade etmeye devam etti. Medine’ye geldikten bir süre sonra, Huşeni kabilesinden kardeşinin de içinde olduğu, yedi kişilik bir heyet Medine’ye gelerek, Allah Resulü ile görüşüp kendileri ve kavimleri adına ona biat ettiler.

Gönül Sultanı

İsmail b. Abdullah anlatıyor: “Bir gün, Ebu Sa’lebe ve Ka’b’a rastladım. Oturmuş, konuşuyorlardı. Ebu Sa’lebe, Ka’b’a şöyle diyordu:

-Ey Ebu İshak! Eğer bir kul, kendini ibadete adarsa Allah, dünya gailesini onun üzerinden alır. Ka’b da şöyle dedi:

-Allah’ın indirdiği kitapların birinde şöyle buyrulur: “Kim kaygılarını tek bir sıkıntıya indirir ve Allah rızasını kazanmayı seçerse Allah onun bütün kaygılarına kâfi olur. Yer ve gökleri emrine amade kılar. Rızkı Allah üzerine, ameli ise kendine olur. Kim de kaygılarını çoğaltır, her konuda kaygılanırsa Allah’ın kendisini hangi kaygısından dolayı helak edeceğini bilemez hale gelir.

Ben de söze karışarak dedim ki:

- Sebeplere ulaşmak için çabalamak da ibadet için kendini adamanın bir parçasıdır. Özellikle, bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi olan için.

Zira Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem bu konuda, “İnsanın yediği rızkın en faziletlisi, bizzat kendi elleri ile kazandığıdır” buyurur.

Zayıflıktan ya da çaresizlikten sebeplere başvuramayanlara ise Allah zekâttan bir pay nasip eder.” (Zehebî)

İtaatinin lezzetini kalbinde duyar

O, ibadet kadar ahlaka da önem verirdi. Zira kendisinden ilim irfan öğrendiği Allah Resulü’nden şunları duymuştu: “Allah’ın en sevdiği kul, kıyamet günü bana en yakın olacak kişi, ahlakı güzel olandır. Bana en uzak olanınız da ahlakı kötü olanınızdır. Ahlakı kötü olanlarınız ise serserilik yapan, bilgiçlik taslayan, etkileyici konuşma yapmak için kendini zorlayanlardır.” (Müsned, 4/193; Ebû Nu’aym, Hilyetü’l-Evliyâ, 3/97)

Ebu Sa’lebe bir konuşmasında şöyle diyordu: “Kim; kanın coşmasını, kalbinin incelmesini istiyorsa sadece karnının yarısını doyuracak kadar yesin.”

Bir gün Ebu Sa’lebe’ye, “Erkek ya da kadın, kim mümin olarak iyi amel işlerse onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” ayetinde geçen “Onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız” sözünden ne kastedildiği soruldu. O ayeti şöyle tefsir etti: “Onu öyle bir itaatle rızıklandırırız ki, itaatin lezzetini kalbinde duyar.”

Her gece dışarı çıkar ve ibretle gökyüzüne bakardı. Allah’ın kudretini temaşa eder, onun yüceliğini, kendinin aczini idrak ederek hemen eve gelir ve secdeye kapanırdı.

İlmi

Suffe Ashabından olan Ebu Sa’lebe radıyallahu anhu, kendini, en güzeli öğrenip o yolda ilerlemeye adadığı için, Allah Resulü ve Sahabe Efendilerimize sürekli sorular sorarak, ilim ve irfanda büyük mesafeler kat etti.

Hadis rivayetinde temkinli olsa da bize kadar gelen birçok hadis rivayet etti.

Tefsir ilminde de bir yeri olan Ebu Sa’lebe’ye, çeşitli zamanlarda çeşitli ayetlerin anlamı sorulmuş, o da bu ayetleri tefsir etmiştir.
    


Ebu Ümeyye eş-Şa’bânî anlatıyor: “Ebu Sa’lebe’ye giderek ona, ‘Ey iman edenler! Siz kendi sorumluluklarınızı üstlenin. Siz hidayette olduğunuz sürece başkasının sapması size zarar vermez’ ayetinin anlamını sordum. Ebu Sa’lebe şu cevabı verdi:

- Vallahi ben de bu ayeti, Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme sordum. “İyilikleri emredip kötülüklerden sakındırmalısın. Bunu; kendisine boyun eğilen cimriliği, tabi olunan arzuları, cezbeden dünyayı, herkesin (kendi) fikrini beğendiğini görünceye kadar devam ettir. Bunları görürsen halkı bırak, kendi nefsini kurtarmaya çalış. Sizden sonra, bu hususlara sabredilmesi gereken günler gelecek. O günlerde, İslam’ın emirlerini yerine getirmek, kor ateşi elde tutmak gibi olacak. O gün yapılan bir amele, insanların diğer zamanlarda yaptıkları amelden elli misli daha fazla sevap verilecek.” buyurdu.

Sahabelerden biri:

- Kendilerine yakın zamanlarında yaşayan insanların amellerinin elli misli mi? Diye sordu. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem:
- Hayır, sizin yaptığınız amellere karşı aldığınız sevabın elli misli, buyurdu.” (Ebu Davud, Ebû Nu’aym)

İlim ehli tarafından çok güvenilen biriydi. Önemli ravilerden olan Naşize b. Sümeyye onun hakkında şöyle der: “Ebu Sa’lebe’den daha doğru sözlü birini görmedik.”

Vefatı

Ebu Sa’lebe’nin Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellemin sözlerine olan inancı tamdı. Müslümanların onun müjdelediği yerleri fethedeceğine, bütün kalbi ile inanıyordu. Ebu Sa’lebe anlatıyor:

“Bir gün, Allah Resulü sallallahu aleyhi veselleme giderek dedim ki:

-Ya Rasulallah! Bana, Şam’da bulunan şu yer hakkında şöyle bir yazı ver.

Allah Resulü o zaman bu isteğime olumlu cevap vermedi ve sahabelerine:

- Bunun ne dediğini duyuyor musunuz? Buyurdu. Ben de:

-Ya Rasulallah! Oraları mutlaka fethedeceksiniz! Dedim.

Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, bana istediğim yazıyı yazdırıp verdi.” (Müsned, Zehebî)

Ebu Sa’lebe, Allah Resulünden sonra, Şam’a giderek oraya yerleşti. Çeşitli savaşlara katıldı. Bu savaşların biri de İstanbul kuşatmasıydı.

Cübeyir b. Nüfeyir anlatıyor: “Hz. Muaviye’nin hilafeti döneminde insanlar Kostantiniye’nin fethine hazırlanırken, Ebu Sa’lebe’yi bir çadır içinde gördüm. Askerlere konuşma yaparak onları savaşa teşvik ediyordu.”

Hicretin 75. yılında vefat eden Ebu Sa’lebe, Rabbinin onu korktuğundan emin kılacağına inanıyordu. Bunun için nasıl öleceğini biliyor gibiydi.

Ebu Zâhiri’den rivayet edilir: “Ebu Sa’lebe, ‘Allah’ın beni insanlarda gördüğünüz gibi boğula boğula, zor bir ölümle öldürmeyeceğini umuyorum’ derdi.

Dediği gibi de oldu. O bir gece teheccüd namazı kılarken, secdede ruhunu Rabbine teslim etti. Onun vefat ettiğini ilk olarak kızı gördü.

Babasının secdede iken vefat ettiğini görünce bir anda:

-Babam ölmüş! Diye çığlık attı. Kızının sesini duyan annesi:

-Nerede? Diye endişeyle sordu.

-Namaz kıldığı yerde!

Eşinin yanına gidip seslendi. Eşi cevap vermiyordu. Ona dokununca ahirete irtihal etmiş olduğunu anladı.”


ABDULLAH KARA - DR. ELİF HİLAL KARA

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize