Aile Hayatı Kadın Çocuk Eğitimi
2016-03-23 15:27:41 Yönetici 0 Yorum

DÜZEN TERSİNE DÖNÜNCE…

Hayatın içinden bir ders

Sabretmekten başka çarem yoktu

Ben İstanbul'da yaşayan bir engelli annesiyim. Öyle şeyler yaşadım ki, öyle şeyler kazındı ki beynime, tıpkı basılmaya hazır bir roman gibi zihnim. Geçmişte kaldı belki ama çok acılar çektim. Kaç kere denedim yazmayı, fakat yazıp yazıp sildim. Yazdığım her kelimeyi, tekrar yaşıyorum her yazışımda; gözlerim doluyor… Yaşanmışları yazmak, hiçte kolay değil! Hele yüreğiniz acıyla hüzünle yoğrulmuşsa...

Evliliğimin yedinci yılında, engelli bir oğlum dünyaya geldi. Engelli çocuğum olduğunu odama gelen bir psikologdan öğrendim. Bana, bunun bir imtihan olduğunu, dünyada binlerce engelli annesi olduğunu söyledi. Kabullenip sabretmekten başka çarem olmadığını da söyledi. Belki daha birçok şey söyledi de ben sadece bunları hatırlıyordum işte.

O an, sanki hayat durdu. Her şey anlamını yitirdi. Hiçbir şey beni teselli etmiyordu.

Evde yaşadığım stresli hayatın yanında, dışarıda da sıkıntılar yaşamaya başlamıştım. Gelişmemiş bir semtte oturuyordum ve halden anlayan azdı. Beni yolumdan çevirip “Bu çocuğun, sakat aylığını alıyor musun?” gibi düşüncesizce sordukları sorularla, beni sürekli üzüyorlardı mesela…

Bu soru, beni adeta şoka sokuyordu. Kendim kırılsam da bu insanları kırmadan “Az önce sorduğunuz soru beni çok üzdü, başkalarına da sorup onları da üzmeyin olur mu?” diyordum kibarca.

Zordur engelli annesi olmak

Bazen kendi kendime “Benim ülkemde engelli annesi olmak zordur” diye söylenirim. Dikenli bir yol, karşılıksız sevmektir engelli annesi olmak...

Kısaca, ben bunları yaşıyordum işte. Ama asıl yazmak istediğim kendi yaşadıklarım değil, asıl yazmak istediğim konu başka...
Oğlum büyüdükçe zorluklar da bir bir kendini göstermeye başlamıştı. Oturduğum ev beşinci kattı ve oğlumla inip çıkmak zor geliyordu.
Taşınmaya karar verdik.

Eşimin iş arkadaşı, bir akrabasının evini tavsiye etti. Beraber gidip eve baktık; ikinci katta, geniş, güzel bir daireydi. Ev sahibiyle konuşup evi kiraladık. Eve taşındıktan sonra yaşadıklarım, gördüklerim, beni çok etkilemişti.

Mesela bir gün, akşam ezanı vakti yakındı. “Oğlum uyurken abdest alayım, ezan okunur okunmaz hemen namazımı kılarım” diye düşünüyordum. Ben böyle düşünürken kapı çaldı. Kapıyı açtığımda, otuz beş yaşlarında güzel bir hanım elinde tepsi ile karşımda duruyordu.

- Ben karşı komşunuzum. Bütün gün ev işleriyle uğraştınız, yoruldunuz. Size çay yapıp getirmek hem de tanışmak istedim” dedi.
Bende içeriye davet ettim. Oturduk biraz sohbet ettik. Kaç tane çocuğum olduğunu sordu. Ben de:
- Bir oğlum var fakat konuşamıyor ve yürüyemiyor, dedim.
- Sizi üzdüm, dedi.
- Hayır, artık bu gerçekle yaşamaya alıştım, dedim. Kendisinin de iki çocuğu olduğunu, bir şeye ihtiyacım olursa bana yardım edebileceklerini söyledi. Bu ilgisinden dolayı kendisine teşekkür ettim.

Ayşegül Hanım'ın hikâyesi

Adı Ayşegül’dü, çok samimi ve içten bir dost olmuştu bana. Benimle ilgili olması çok hoşuma gitmiş, mutlu etmişti. Aradan bir ay geçti, duydum ki Ayşegül Hanım rahatsızlanmış, eşi gece acile götürmüş.

Hastanede iki hafta kalıp taburcu olup eve geldiğinde, bir elini kullanamıyordu. Komşusu olarak bu hali beni çok etkilemişti ve gece uyuyamıyordum. Gözümü kapatınca Ayşegül hanımın eski neşeli hali gözümün önüne geliyor, sonra şimdiki halini düşünüyordum. Kâbus gibi bir durumdu. İnsanların bir anda değişen hayatları, bozulan düzenleri, beni çok düşündürüyordu. Her gün Ayşegül hanımın yanına gidiyor, onunla konuşuyordum. Onunla konuşuyordum ama saatlerce konuştuğum halde, bana hiç cevap vermiyordu. Bir anda hayatı böylesine değişen birini teselli etmek hiç kolay değildi.

Çok neşeli olan bu kardeşimiz, bir anda değişmişti. Sonraları, ciddi sıkıntılar yaşadığını fark ettim. Morali çok bozuktu, sürekli ağlıyordu ve bir psikiyatriste gitmesi gerektiğini düşünüyordum. Bu konuda eşiyle konuşmak için bir hafta, geç saatlere kadar eşinin işten gelmesini bekledim. Gelen giden yoktu. Eşinin eve gelmediğine artık emindim.

Bu bey, iki çocuğunu ve iki çocuğu ile birlikte engelli eşini bırakıp nereye gitmişti? Böyle düşünürken, kanepede uyumuşum. Çalan kapının sesiyle uyandım. Gelen Ayşegül hanımın annesiydi. Köyden geleli iki gün olmuştu.

- Biraz daha kızımın yanında dursam, sinir krizi geçireceğim! Dedi.
- Hayırdır teyze ne oldu? Dedim.
- Kızımın derdi azmış gibi, bir de eşi ondan boşanmak istiyormuş, dedi.
Demek bunun için eve gelmiyordu. Ayşegül de beni istemeyen bir eşi ben de istemiyorum, boşanalım, demiş.

Günümüzde aile değerleri kaybolmaya yüz tutmuş, evlenirken verilen sözler, önemini kaybetmiş maalesef.

Ayşegül Hanımın eşi gibi kolay olanı seçen, sıkıntılarını paylaşmayan bencil beylerin olduğunu biliyor ve duyuyorum. Eşinin başına bir iş geldiğinde ya da engelli çocuğu olunca eşinden ayrılan, engelli çocuklarıyla kadın başlarına hanımlarını yalnızlığa ve çaresizliğe terk eden, hayat mücadelesinde eşlerini ve dünyaya yeni gelen yavrucaklarını bir başlarına bırakıp giden adamlar var…

Ama hesap da var! İnsan sorumluluktan kaçınca hesaptan da kaçmış olmuyor öyle değil mi?


YURDAGÜL KÖK

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize