Aile Hayatı Kadın Çocuk Eğitimi
2016-03-23 16:26:26 Yönetici 0 Yorum

HAREM VE SELAMLIK’IN İSLAM’DAKİ YERİ

İşyeri, okul ve aile hayatında çirkin olaylar

Gazetelerin üçüncü sayfalarındaki adliye haberlerine hiç dikkatle bakar mısınız bilmem. Olaylarda yer alan kişilere değil, olayın sebepleri üzerinde fikir egzersizi yapıyor musunuz demek istiyorum. Meskenler, okullar ve işyerlerindeki tecavüz ve şiddete dayalı olayların sebeplerini iyice anlamaya çalışırsak “Harem ve Selamlık” konusunu iyice anlayacağımızı düşünüyorum.
Mesela işyerlerinde olay genellikle şöyle gerçekleşir: Patron ya da orada çalışan erkek işçi, aynı işyerinde çalışan bayan eleman ya da sekretere göz koyar yani onu elde etmek ister. Evlilik ya da başka türlü vaatlerle kandırarak sinsi emellerine ulaşmaya çalışır. Sonunda olan olur.

Tecavüze uğrayan bayan, eğer olayı kabullenmezse ya kendisi ya da yakınlarına haber verir, sonra da patron ya da iş arkadaşını öldürür. Ya da kadın sineye çeker ya da iki tarafın isteğiyle gayri-meşru birliktelik, tehlikeli bir sonla bitinceye kadar devam eder.
Bir de okullardaki adliyelik ya da disiplinlik olayların nedenlerine bakalım. Birbirleriyle aynı ortamda yer alan erkek ve kız öğrenciler, karşı cinse kendilerini beğendirmek ya da “kız kapmak” meselesinden dolayı çok büyük olaylar meydana gelir. Adı üzerinde, delikanlı olan özellikle erkekler, (sözde) “aşkı”na karşılık vermeyen ya da başka bir erkekle çıkan kız arkadaşını ya yaralar ya da o kızcağızı ve o kız arkadaşına göz koyan erkeği, öldürmeye götürecek kadar çılgınlıklar yaşar.

Bir de aile faciası haberlerine bakalım. Ailevi faciaların önemli bir nedeni, eşlerin birbirlerini aldatmalarından kaynaklanır. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmeyen dostlar, birbirlerinin evlerine sık sık misafir olurlar. Bir zaman sonra o samimi arkadaş, arkadaşının eşiyle samimiyeti ilerletmeye ve gayri-meşru bir beraberlik yaşamaya başlarlar. İşler belli olunca da ya cinayetler, ya ayrılmalar, ya da hazin olaylar ortaya çıkar. Sonra gazetelerde manşet: “Vicdansız Eş’ eşini ve çocuklarını terk ederek, eşinin samimi arkadaşıyla kaçtı.”

Üstelik bu tür olaylar nadirattan değil, sık sık medyada görülen olaylardır.
Kadın ve erkek arasında ilişkilerin alabildiğine serbestleştiği ve kadın ve erkek arasında sınırların kalkması sonucu, bu gayri-meşru ve vahim olayların yaşandığını söylersek, acaba yanılmış mı oluruz.

Nedir ‘harem ve selamlık’?

Böylesine istenmeyen olaylara karşı Müslümanlar, bazı tedbirler almak yoluna gitmişlerdir. İşte bunlardan birisi de “Harem ve Selamlık” uygulaması. Peki, hiç gündemden düşmeyen bu “Harem ve Selamlık” meselesi nedir?
Kısaca, birbirine nikâh düşen yabancı erkek ve kadınların oturma mekânlarının ayrı olmasına, halk arasında “Haremlik ve Selamlık” adı verilmektedir.

“Harem” ve “Selam” kelimeleri Arapçadır. Harem'in sözlük manası; “Kişinin özenle koruduğu ve uğrunda savaştığı şey” demektir. Harem kelimesi, ayrıca “herkesin girmesine müsaade edilmeyen, saygıdeğer ve kutsal yer” diye de tanımlanmıştır.
Harem; “Maddî imkanlarına bağlı olarak, evlerini büyükçe yapabilen müslümanların erkeklerin, oturma mekânına mukabil, kadınlar için inşa ettikleri ve yabancı erkeklerin giremediği, sadece kadınların bulunduğu, böylece sohbet sırasında giyim-kuşan ve hareketlerinin rahat olabildiği, kadınların “hicab” emrine uymuş olacakları ev bölmesi” olarak tanımlanabilir.
Selamlık; “Selamlama yeri” anlamına da gelir. Konaklarda erkeklere mahsus daireye verilen addır. Selamlık, erkeklerin misafir edildiği ve bazen içinde mutfak, banyo ve tuvaletin bulunduğu kısma denir. (Hanımlara Özel Fetvalar 2, Faruk Beşer, Seha Yay. s. 6.)

Yani, tarihi olarak, özellikle Osmanlı döneminde rütin bir uygulama haline gelen, erkek ve hanımların birbiriyle ayrı oturması ve haşir neşir olmamasına “Harem ve Selamlık” uygulaması denilmektedir.

Öte yandan, erkek ve kadınların birbirine karışması, beraber oturup haşir neşir olmasına da İslami literatürde “ihtilat” denir..
Harem ve selamlık uygulamasında hedef, ırzın ve mahremiyetin korunmasıdır. Harem ve Selamlık uygulamasına dikkat etmek, insanın şahsi, ailevi, içtimai hayatına zarar verebilecek tehlikelerden korunması demektir. Hem de erkek erkeğe, kadınlar da kadınlar arasında rahatça oturmaları ve özel konuşmaları açısından oldukça faydalıdır. Zaten erkeklerle kadınların ilgi duydukları ve konuşmak istedikleri konuların genelde farklı olması hasebiyle, farklı mekânlarda oturmalarından dolayı, onlar da huzurlu bir ortam bulabilmektedirler.

Harem ve Selamlık Uygulamasının İslam’daki Yeri

Harem ve Selamlık diye bir tabir, Kur'an ve Sünnet’te yer almamaktadır. Bu kavramlar, az önce belirttiğimiz gibi Osmanlılar döneminde, kadın ve erkeklerin evlerde ayrı oturmaları için alınan tedbirler ve uygulamalar sonucunda gelişmiştir.
İnsanlar ayrı ayrı oturduklarında, daha rahat edeceklerini düşünüyorlarsa öyle otururlar. Kadın ve erkeklerin ayrı ayrı oturması, bazı yerlerde örfe dayanır, bazı yerlerde ise insanlar inançları gereği ayrı oturmayı tercih ederler.

Harem ve Selamlık konusu, ayet ve hadislerde direk olarak geçmemesine rağmen, bu konuya açıklığa kavuşturan ayet ve hadisler zikredilmektedir. Mesela Ahzab Suresinin 53. ayetinin, bu konuyla alakalı olduğunu söyleyen âlimlerimiz olmuştur.
“Ey inananlar! Peygamberin evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilirseniz, girin ve yemeği yiyince dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu haliniz Peygamberi üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten sıkılmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) birşey isteyeceğiniz zaman, perde (hicap) arkasından isteyin. Bu sizin kalplerinizi de onların kalplerini de daha temiz kılar.”

Buhari'nin naklettiğine göre, Ömer b. Hattab'ın : “Ey Allah'ın Resulu, senin yanına iyiler de giriyor kötüler de. Mü'minlerin annelerine ‘hicab’ı emretseniz nasıl olur?” demesi üzerine, bu ayet-i kerimenin indirildiğine işaret edilmektedir.
Ayet ve hadîslerle istenen husus, eve gelen yabancı erkeklerle, evin kadını arasında bir engel (hicab, perde vb.) bulunmalı ve erkekler, kadınlardan bir istekte bulunacaklarında, bu engelin arkasından istemelidirler. Tabiatıyla, bu tür bir talep, perde arkasından isteniyor ve ihtiyaç halinde dahi bir araya gelinemiyorsa ihtiyacın olmadığı zamanlarda, kadınların yabancı erkeklerle, ev içinde bir arada olmaları, elbette bu ayetin isteğine aykırı olmuş olur.

Âlimlerimiz tarafından, tesettürüne riayet eden bir kadının, “halvet” olmamak (senli-benli olmak) kaydıyla, yabancı erkeklerin de bulunduğu yerlere girmesinin caizliği de söylenmektedir.
Nitekim Kurtubî, erkeklerle kadınların bir arada bulunmamalarının, sadece peygamber eşleri için değil, bütün müslüman kadınlar içinde geçerli olduğunu haber vermektedir. Tabi burada birbirinden farklı iki durum söz konusudur. Tamamen yabancı bir eda ile geçici olarak bir arada bulunmakla, eviçi sohbetleri ve beraber oturmalar arasında, elbette önemli farklılıklar bulunmalıdır.

    


Birgün, Hz. Peygamber (sav) ashabına: “Kadınların yanına girmekten sakının.” buyurdular. Ashabdan biri: “Ya Resulellah, hısım akraba için ne buyursunuz?” deyince: “Hısım akraba, ölümdür.” cevabını vermiştir. Yani mahrem olmayan hısım ve akraba da aynıdır. Hatta ondan daha büyük, ölümcül bir tehlikedir. Çünkü bunların ihtilatı, daha kolay ve kalplerde fitne oluşmasına daha elverişlidir. (Buhari, c.6, s. 159.)

Yukarıda, “hısım” olarak tercüme edilen kelime, hadisde “hamv” diye geçmektedir. “Hamv”dan maksat, “kocanın babaları, kayın birader ve geri kalan akrabalarıdır.”
Kadı İyaz da “Bir kadının kayınbiraderleriyle başbaşa kalması, dinde fitne ve helâke sebeb olur. İşte bunu, Rasûlüllah ölümle nitelendirmiş ve bu sözü söylerken de şiddet makamında söylemiştir.” (Sahihi Müslim Tercüme ve Şerhi Ahmet Davutoğlu c. IX, s. 5777) der.

Halkımız tarafından, bugün adete binaen normal kabul edilse bile bu durumun, aslında ne kadar tehlikeli olduğunu beyan için bu söylediklerimiz kafidir.

Bu konuda şu hadisi şerif son derece dikkat çekicidir: Ümmü Seleme der ki: “Biz Meymune ile beraber, Resulullah (sas)'in yanında iken, Abdullah b. Ummi Mektum gelerek, onun yanına girdi. Bu hadise bize örtünme emri geldikten sonra idi. Resulullah (sas): “Ondan sakının (örtünün; gizlenin).” dedi. Bunun üzerine “Ya Resulellah! O âmâ değil mi? Bizi görmez ve tanıyamaz?” dedim. Resul-i Ekrem (sas), “Siz ikiniz de mi körsünüz, siz onu görmüyor musunuz?” dedi (Tirmizi, Edeb, 63).

Son söz

Netice olarak; “Harem ve Selamlık” uygulaması, özellikle Osmanlılar zamanında, dinimizin namahremlerin ihtilat halinde bulunmaması emir ve tavsiyesini yerine getirmek için geliştirilmiş bir uygulamadır. Burada asıl hedef, kalplerde meydana gelebilecek şehevi fitnelere engel olmak ve her iki cinsin de rahatını sağlamaktır.

Günümüzde hayat tarzımızın büyük oranda değişmiş olması, dinin emirlerinin gevşetilmesine sebep olmaktadır. Osmanlı uygulamasını aynen devam ettirmenin maddi şartları ortadan kalkmış olsa bile, Müslümanlar olarak, her halükarda dinimizin icapları gereği, fitneye sebep olabilecek ortamlardan, elden geldiğince kaçınmakta büyük faydalar vardır.

Bunun dışında, dini sohbet, konferans, düğün, cenaze gibi ortamlarda, kadınların dış kıyafetleriyle oturmasında bir sakınca olmayabilir. Bunun şartı da o topluluğu oluşturan insanların, dindar ve takva olmalarıdır. Takva derecesi ne kadar artarsa o topluluk, beraber bulunmaya o kadar elverişlidir.


HASAN ÇALIŞKAN

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize