Şiir Edebi Yazılar Genç Köşe Sıradışı Olaylar Takvim Hikmetli Sözler Tavsiye Edilenler Sizden Gelenler
2016-03-28 16:23:11 Yönetici 0 Yorum

İBRETLİK BİR HİDAYET HİKâYESİ

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!


‘Nasıl vesile olsam?’

Gayrimüslimlerin bulunduğu bir vilâyetimizde, tanınmış bir Hocaefendi camiye gidip gelirken, yolu üzerinde oturan bir gayrimüslime alâka ve yakınlık tezahüründe bulunur, hal hatır sorar geçermiş. Bu durum zamanla devam edip giderken, gayrimüslimin iç dünyasında, Hocaefendiye karşı bir sevgi ve alâka uyanmış. Hocaefendi bu durumu fark edince ilgisini daha da arttırmış.

Bu defa gayrimüslim zat, Hocaefendiyi bir sabah namazından sonra kahve içmek ve sohbet etmek için evine davet etmek istemiş. Durumu ailesine açmış, ailesi, memleketin tanınmış bir hocasının kendilerine gelmeye, kahvelerini içmeye tenezzül edemeyeceğini düşünmüş, bu sebeple kocasına böyle bir teklifte bulunmamasını, sonunda mahcup olabileceğini söylemiş.

Onlar böyle düşünedursunlar; Hocaefendi de gece düşünde, gündüz hayalinde, bu gayrimüslim aileyi İslam’a kazanmak planları içinde bulunuyor, onun Müslümanlıkla şereflenmesine vesile olmayı gaye ediniyordu. Kendi kendine “Keşke bir fırsat doğsa da bu zatın evine gidebilsem; sohbet edip kendisini biraz daha İslam’a yaklaştırsam” diyordu.

Kalpten kalbe yol var

Hani kalpten kalbe yol vardır ya, gayrimüslimde günden güne Hocaefendiye karşı muhabbet kızışıyor, cemaat camiden çıkarken, kasten evinin önünde bulunuyor, Hocaefendinin iltifatlarına mazhar olmak istiyordu. Hatta çocuklar evin önünü kirletmiş olabilir korkusu ile sabah erkenden kalkıyor, etrafı gözden geçiriyordu. Gerekirse temizlik yapıyordu.

Yine bir sabah namazından sonra, bu mübarek zat evine giderken, onu beklemekte olan gayrimüslim, onun hususi iltifatlarından aldığı cesaretle onu evine davet eder. Hocaefendi buna son derece memnun olmuş görünerek ve bir takım latifeler yaparak, evden içeri girer. Ev halkı çekine çekine hoş geldine gelirler.

Hocaefendi hepsinin ayrı ayrı hatırını sorar, çocukların başlarını okşar. Onlara cebinde sakladığı paraları dağıtır. En küçük çocuğu kucaklar ve ona dua eder. Kahvelerini içer, kahvaltılarını yaparlar. Sonra, Hocaefendi, saatine bakar; “Size doyum olmuyor, fakat talebelerimin ders saati gelmiş, çocukları bekletmemek için müsaadelerinizi rica edeceğim” der.

Bütün aile, Hocaefendiyi nasıl uğurlayacağını, ona nasıl iltifat edeceğini, nasıl bir sevgi tezahüründe bulunacağını şaşırırlar.
Hocaefendi gider; ama bütün ailenin ruhunda ona ve onun şahsında yüce İslâmiyet’e karşı kuvvetli bir sevgi meşalesi doğar. Aradan günler geçer, Hocaefendi bir defa da bu aileyi kendiliğinden ziyaret eder. Çocukların her birine münasip hediyeler dağıtır.

Hele bu ikinci ziyaret, aile efradının içindeki sevgi meşalesini iyice korlaştırır. Artık Hocaefendi tarafından sık sık ziyaret edilmek, her gün onunla görüşmek için onun bir yakını gibi olmak isterler.

Hidayet güneşi doğuyor…

Nihayet, bir gece sabaha karşı gayrimüslim uyanır; bir rüya görmüştür. Ailesini de uyandırıp rüyasını anlatır. Ailesi de buna benzer bir rüya gördüğünü söyler. Artık, beraberce Müslüman olmaya karar vermişlerdir.

Az sonra müezzinin tatlı, saba makamı ile ezanı duyulur. Ezan sesleri, Müslümanlığa namzet olan bu karıkocanın kalp tellerine, tatlı tatlı dokundukça heyecanları artar. Hocaefendinin camiden dönme dakikalarını sabırsızlıkla beklerler. Kalkar, evlerinin önünü süpürür, bütün aile efradını uyandırıp hazırlarlar. İşte, Hocaefendi geldi, gelecek diye bekleşirler…

Hocaefendi karşıdan güneş doğar gibi görünür. Müslümanlığa namzet bu zat, onu görünce gayrı ihtiyarî kendini tutamaz, mıknatısın etrafındaki toplu iğnelerin ona doğru gidişi gibi Hocaefendiye doğru gider; Onu hemen kucaklar, alnını ve sakalını öper. Hocaefendi, bu manzara karşısında sevinç gözyaşları döker. Her ikisi de ağladıkları veya güldüklerini fark edemeden eve girerler. Bütün aile, başka bir âlemde yaşadıklarını zanneder…

Hocaefendi onları hazırlar, sonra hepsini İslâm'ın kapısından içeri alır. O, bu dakikalarda, İstanbul'u fetheden Fatih'ten daha sevinçlidir…
Bir taraftan, Peygamber Efendimizin bir kimsenin Müslüman olmasına sebep olanlara verdiği müjdeyi hatırlar. İçinden kendi kendine şu hadisin metnini okur: “Allah'ın, senin vasıtanla bir adamı doğru yola getirmesi senin için, güneşin üzerinde doğduğu ve battığı şeylere sahip olmaktan daha hayırlıdır.”

Diğer taraftan, Hz. Ömer'in Müslüman oluşu ile ilgili bilgilerini kafasında canlandırır. Hocaefendinin talebelerine ders verme vakti artık gelmiştir. Yeni din kardeşlerini evine davet eder ve ayrılır. Akşam, dostlarından on kişi ile beraber yemeklerini yer, çaylarını içer, sohbetlerini yaparlar. Hocaefendinin çocukları ve ailesini tanımak ve onlarla hemen dost olmak, yeni Müslüman aileyi pek sevindirir.

Hocaefendinin bağlıları, günlerce bu yeni din kardeşlerini; davetleri, ziyaretleri ve hediyeleri ile aralarında bulundurur, onları yetiştirir, münevver ve örnek birer Müslüman olmalarını sağlarlar. Onlar da yeni Müslüman olmanın verdiği heyecanla kâinattaki her canlının kendi saadetine kavuşması ideali ile nice nice kimselerin Müslümanlıkla şereflenmelerine vesîle olmaya devam edip dururlar.

Müslüman olmalarına sebep olan Hocaefendiyi de devamlı hayırlarla yâd ederler. Müslüman olan herkesten, önce ona dua etmelerini rica ederler. Allah cümlemize, böyle anlayışlar ve böyle hizmetler nasip eylesin. (Âmin)


GÜLİSTAN

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize