Şiir Edebi Yazılar Genç Köşe Sıradışı Olaylar Takvim Hikmetli Sözler Tavsiye Edilenler Sizden Gelenler
2016-03-28 16:56:13 Yönetici 0 Yorum

"SEYDA İBRAHİM FâRUKî HAZRETLERİNİ RAHMETLE ANIYORUZ"

Seyda İbrahim Fârukî (Yıldız) Hazretleri (ks) vefatının sene-i devriyesi

Mardin yöresinden alim ve tasavvuf ehli bir zat… Hz. Ömer (ra)’in soyundan gelen Abd-el Esved ailesinin fakih ve mürşid büyüğü…

Seyda İbrahim Fârukî (Yıldız) Hazretleri (ks), 1930’da Mardin’in Ömerli ilçesine bağlı Pınarcık Köyü’nde doğdu. Babası, Molla Abdulhalim’dir.


Molla Abdulhalim, tasavvuf ehli bir alimdi. İrşad ile etrafına ışık saçan bir insandı. İrşadı o derece etkili olmuştu ki hocalığını yaptığı köyde, yedi yaşındaki çocuklar dahi sabah namazında cemaate gelirdi. Bütün köy halkı onun tedrisatıyla Kur’an öğrenmişti.

Molla Abdulhalim, Molla Ahmed’in oğludur. Molla Ahmed öyle mübarek bir zat idi ki, Soyadı Kanunu çıktığında, köye gelen memur ondan etkilenmiş ve ona “Sen bir yıldızsın” deyip “Yıldız” soyadını vermişti. “Efendi” ünvanının yasak olduğu bir dönemde, adına bu unvanı eklemiş ve adını kimliğe “Molla Ahmet Efendi Yıldız” olarak yazmıştı.

Molla Ahmet Efendi, Şeyh Musa el-Zoli’nin soyundandır. Mardin yöresinde derin izler bırakan Şeyh Musa, Buhara Valisi Muhammed Said’in soyundandır. Muhammet Said, Hazreti Ömer (ra)ın torunudur. Muhammed Said, vefatına kadar Buhara valiliği vapmış; ancak torunlarına dünya iktidarı yerine ilim aşkı aşılamıştır. Onun torunları Orta Asya’da ve Hindistan’da büyük medreseler açmışlardır. İlim de o ölçüde öne çıkmışlar ki aileleri, alimler arasında ‘Sadr-u Şeria’ (Şeriatın göğsü, merkezi) ‘Ra’s-u Şeria’ (Şeriatın başı) gibi adlarla anılmıştır. Muhammet Said Hazretlerinin torunları arasında İmam Rabbani ve Şah Veliyullah Dehlevi gibi tasavvuf tarihinin büyük şeyhleri vardır.

Şeyh Musa Hazretleri, Mardin’e Selçuklular döneminde gelmiş; bu yerde irşad yapmıştır. Şeyh Musa’nın torunları, halk arasında ve yöneticiler katında büyük bir sevgiye ve saygıya konu olmuş. Osmanlı Devleti, arşiv belgelerinde de görüleceği üzere, onları ‘Farukî’ olarak kayda geçirip Hazreti ömer (ra)ın şahsına ve Kureyş Kabilesi’ne saygının bir gereği olarak, askeri görevlerden muaf tutmuştur.

Çocukluğu ve ilim aşkı

Seyda İbrahim Belli Hazretlerinin annesi Emine Hanım da saliha ve mütevazi bir kadındı. Çocuklarını asla abdestsiz emzirmezdi.

Seyda 1941’de henüz 11 yaşındayken, bir gün babasından ilim dergahına gitmek için izin istedi. Suriye’deki medreselere gitmek istiyordu. Yaşı küçük; yol uzun ve tehlikeliydi. Molla Abdulhalim, buna rağmen ona izin verdi. Onun ilim ve irfana uzanacak yolunu kapatmak istemiyordu. Onun için hayır dualarda bulunup onu yolcu etti.

11 yaşında bir ilim yolcusu… Önce Mardin dağlarında, sonra susuz bir ovada, sınır boylarında yol aldı… Fark edilenlerin kurşunlandığı hudutlarda dolaştı… İlim aşkı engel tanımazdı. İlim Çin’de de olsa alınmalıydı. İlim, müminin yitik malıydı.

Seyda Hz. uzun bir yolculuktan sonra, Nusaybin yakınlarındaki Kasra Serçahan köyü civarında, bir muhtarın da yardımıyla sınırı selametle geçti. İlim ve irfan dergâhına doğru yol aldı.

O yıllar da Mardin yöresinde büyük bir kıtlık vardı. Yağmur az yağmış, halkın elindeki tohumluk buğdaylar bile, II. Dünya Savaşından dolayı toplanmış, tedbir amacıyla depolara doldurulmuştu.

Seyda, yolculuğuna aç olarak devam ediyordu. Yolculuk zorluydu, Seyda şöyle anlatıyordu yolculuğunu: “Sınırı geçtikten sonra, güneye doğru yol aldım, aç ve yorgundum. Bir ara takattan kesildiğimi hissettim; patika yolunun kenarında otlara uzandım, uyandığımda güneş cildimi adeta yakmıştı, ter içindeydim, yalnız ve açtım. Ağladım… epeyi ağladım. Sonra yoluma devam ederek bir köye ulaştım. Utancımdan kimseden ekmek ve su isteyemedim. Bir eve uğradım, ev halkına abdest almak istediğimi söyledim. Bana yardımcı oldular ve bana tandır ekmeğiyle ayran ikram ettiler. Onlara teşekkür edip köyden ayrıldım, bir gün boyunca yürüyerek Sancak Köyü’ne vardım.

1940’lı yıllarda Şah-ı Haznevi (Ahmed el-Havnevî -ks-), Suriye’nin kuzeyini baştanbaşa medreseye çevirmişti. Köylerin yakınlarından geçenler, yüksek sesle ezberlerini yapan öğrencilerin sesini duyuyorlardı. Sancak Köyü’nde, onun halifelerinden Seyda Molla Ahmed ders veriyordu.

Seyda Hz., Sancak Köyü’nde bir yıl okudu. Bu sure içinde, tasavvufu kavradı ve Şah-ı Haznevi’yi ziyaret ederek ona intisab etti. Seyda, Şah-ı Haznevi’nin ziyaretinin hayatının en mutlu olayı olduğunu söyler ve bu ziyareti anlatırken gözleri yaşarırdı…

Seyda 1942’de Suriye’den döndü. Öğrenimine Mardin’in Gülharin Köyü’nde, Seyda Molla Abdulkadir’in yanında devam etti; ardından Dükük Köyü’nde okumaya devam ettiler.

1946’da Suriye’nin Gırmeyir Köyü’ne gitti. Burada Seyda Molla Ahmed’ten ders aldı (Şeyh Mahsum’un Halifesiydi). Burada sadece altı ay kaldı. Daha sonra Mardin’in Tızyan Köyü’ne döndü. Seyda Molla Muhammed Nafi’den ders almaya başladı. (Onu çok sevdiği için daha sonra ilk çoçuğuna bu zatın adını verecekti.) Seyda Molla Muhammad Nafi, Şeyh Mahmut el Tillulini’nnin halifesiydi. Bu zatın hastalanması üzerine, onun ağabeyi olan Seyda Molla Şerif’in yanına gitti. Seyda Molla Şerif, Diyarbakır’ın Kerh Köyü’nde ikamet ediyordu. Bu köyde sadece altı ay kaldı. Çünkü köyde çok kötü bulaşıcı bir hastalık baş göstermiş ve medrese tatil edilmişti. Seyda, hemen Derik ilçesi’nin Hayal Köyü’ne gitti ve Seyda Molla Ahmed’ten ders aldı.

1949’da Derik’in Tılbısım Köyü’ne gitti. Seyda Molla Yasin’den ders almaya başladı. Seyda Molla Yasin, zayıf uzun boylu, ibadete düşkün bir insandı. Doğu medreselerinde ilmiyle nam salmıştı. Arap Edebiyatı’na olan vukufiyeti emsalsizdi. Ezher’de okuyan yeğenine gönderdiği bir mektup, şu anda Ezher Üniversitesi Arap Edebiyatı Bölümü’nde edebi bir metin olarak saklanmaktadır.

Ders vermeye başlaması ve Şeyh Abdurrezzak Hazretlerine intisabı

Bundan sonra, Mazıdağı’nın Halila Köyü’ne gitti. Seyda Şeyh Abdurezzak’tan ders almaya başladı. Bu, onun için bir dönüm noktasıydı. Seyda Şeyh Abdurezzak, Şah-ı Haznevi’nin halifesiydi. Ona intisab etti. Seyda Şeyh Abdurezzak, takva sahibi bilge bir insandı. Bir çok alim yetiştirmişti. Ekonomik ve siyasi sıkıntılardan dolayı, Suriye’ye defalarca giriş çıkış yaptı.

Seyda, bütün bu seyahatlerde hep onunla beraber oldu. Bu arada medresede ders vermeye başladı. Hocası, aynı zamanda Mürşidi Şeyh Abdurezzak Hz. onu çok seviyor onunla özel ilgileniyordu. Şeyh Abdurezzak Hz., daha sonra talebelerine bunu şöyle açıklardı: “O, yıllarca yanımda okudu; ben ondaki güzel ahlakı, hilmi hiç kimsede görmedim. O, medresede beraber okuduğu arkadaşlarına güzel bir örnekti. Onun ne kızdığını ne öfkelendiğini gördüm.”

1949’da amcasının kızıyla evlendi. Amcası da alim bir zat idi. Evlilikten kısa bir süre sonra, tekrar medreseye döndü. 1953’te askere gitti; 24 aylık askerliğini İstanbul Selimiye Kışlası’nda yaptı. Latin harfleriyle ilk kez burada tanıştı. Kısa sürede okuma yazmayı öğrendi. Terhis olduktan sonra, Seyda Şeyh Abdurezzak tarafından, Kızıltepe’ye bağlı Belli Köyü’ne imam olarak gönderildi.

Zor yıllar ve ilim icazeti alması

Bundan sonra onun için zorlu bir süreç başlamıştı. Zira o hem görevli olduğu köyün imamlığını yapacak, hem köyünde kurduğu medresede talebelerine ders verecek, hem henüz bitmemiş tahsilini tamamlayacak; ayrıca Şeyh’inin medresesindeki kendisine ait olan talebelere ders verecekti. Bu, zor bir durumdu. Yaya olarak İki saat mesafesindeki Şeyhinin medresesine her gün gider, dersini alır, dersini verir, köyüne dönerdi. Döndüğünde köylülerle ilgilenir, sohbetler yapar, ayrıca medresesindeki talebelerine ders verirdi. Bu durum tam üç yıl sürdü. Bu süre içinde annesini ve babasını yanına aldı.

Seyda, üç yıl boyunca Pirmir Köyü’ye gidip gelerek tahsiline devam etti. Tahsili bittiğinde, Mardin’ne yakın bir köyde, yaklaşık yüze yakın koyunun kesilerek yemek yapıldığı ve bölgenin tüm alimlerinin ve tasavvuf önderlerinin katıldığı büyük bir merasimde icazet aldı.

Bundan sonra, Şeyh’inin verdiği manevi dersle seyr-u suluka devam etti. Medresesinde bulunan öğrencilerine sarf, nahiv, mantık, felsefe, metodoloji, Kur’an edebiyatı ve diğer ‘ilmi alet’ denilen ilimlerden ders verdi. Ayrıca Fıkıh, Hadis, Tefsir ve Akide dersleri ni de okuttu.

1974’te özel bir araçla Hacc’a gitti. Hac anılarını anlatırken hep ağlardı. Daha sonra dört defa daha Kabe’yi ziyaret etti. 1975’te babasını, 1988’de de annesini kaybetti. (Allah onlara rahmet eylesin, amin.)

O, hep şunu söylerdi: “Hayat, Allah tarafından verilmiş bir sermayedir; onu ya iyi değerlendirirsininz, ya da bu dünyadan müflis (iflas etmiş olarak) gidersininiz.”

Seyda, bulunduğu yörede, özellikle televizyonun yayılmasından sonra, insanlara gece ziyaretleri, gece toplantıları ve gece uyanıklığının zararlarını anlatırdı.

İrşad vazifesi ve hizmetleri

Şeyh’i Abdurezzak Hz.’lerinin vasiyetinde, onu halife seçtiğini öğrendikten sonra, adeta iki büklüm olmuştu. Bu görevin çok ağır olduğunu ve buna liyakat göstermenin çok zor olduğunu söyleyerek gözleri yaşarırdı. (Oysa daha çocukken gece namazlarına başlamış ve virdlerini hiç aksatmamıştı.) Bundan böyle, irşadla beraber toplumdaki diğer sorunlarla ilgilenmek zorunda idi. Kan davaları, aşiret çatışmaları gibi türlü sorunlarla ilgilendi ve yör halkına büyük fayda veren hizmetler yürüttü.

Artık evine ve köyüne az zaman ayırabiliyordu. Çoğu zaman Güneydoğu ve Doğu Anadolu vilayetleri, hatta Suriye’ye kadar uzanan yolculuklar yapar, irşad çalışmalarına devam ederdi. Bazen, aşiretler arasındaki önemli barış antlaşmalarına devlet erkanı da katılırdı. Yılda en az bir kere Suriye’ye gidip, hem Şah-ı Haznevi’nin kabr-i şeriflerini ziyaret eder, hem kendisini Suriye’den ziyarete gelen köylülere, iade-i ziyarette bulunurdu.

Kendileri, Konya’da ikamet etmekte olan büyük alim ve mutasavvuf Seyda Muhammed Konyevi Hazretlerinin dayılarıydı. Ömrünün son on gününü Konya'da Muhammed Konyevi Hazretlerinin evinde misafir olarak geçirdi. Konyevi Hazretleri, onu en iyi şekilde ağırladı, zor anlarında ona kendi eliyle hizmet etti. Hastaydı ve her gün biraz daha gücünü kaybediyordu. Dört gün sonra, 26 şubat 2007’de saat 22:05’te Rahmet-i Rahman’a kavuştu.

Seyda İbrahim Fârukî (Belli) Hazretlerinin vefatı, bölge halkını derin bir acıya gark etti. Onbinler onun köyünde toplandı, gözyaşı döktü. Allah-u Zülcelal, bizi Seyda ve onun kavuştuklarının şefaatinden mahrum etmesin, amin.

Allah-u Zülcelal makamlarını âli eylesin. (el-Fatiha)


GÜLİSTAN

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yap

2016 Zümra İlim | All Rights Reversed.
Web Tasarım: Markalize